Boş bir sayfaydım önünde,
Çizgili dosya kağıdı gibi değil.
Şu bembeyaz kar gibi olanlardan.
Hani okulda ilk sene ısmarladıkları öğretmenlerin,
Yazmaya başlayınca aşağı doğru kaydırdığımız.
Doldurmadın, belki de dolduramadın.
Yazmadın ve çizmedin,
Kandırmadın beni.
Kandırsan daha mı mutlu olacaktım.
Çizilmeseydi ruhum, dosya kağıdı
Sevgi, kelimelerle ya da birkaç cümle ile anlatılacak bir şey değildir, keza Erbaş bu eserinde bunu gayet iyi bir şekilde anlatmıştır diye düşünüyorum.
Yaşıyoruz Sessizce;
bu bir şiir kitabı değil, bir figan, bir ağıttır.
Bir insan; sevgisini,matemini, özlemini ancak bu kadar naif bir şekilde anlatabilir.
'Seni seviyorum'
Bizim korkunç bir diktatör olarak tanıdığımız Adolf Hitler her şeyi kitabına yani demokratik sisteme uygun olarak yapıyor, kişisel imparatorluğunu adım adım kuruyordu.
Anlamsız, amaçsız, umutsuz, çaresiz, yorgun, yalnız, acı.
Bir sürü virgül ardında sıralanmış "mecbur" vagonu, vagonların başı.
Ve bu yolculuk ise hayat.
Raydan çıkarsan yine arkandan geliyor virgüller
Ardında hüzünle sarılı kader,
elinde kırbacı.
Gözyaşları dolduruyor bir ömür yetecek sarnıcı.
Zaman ise şu sıralar gördüğünüz toprakların en büyük kıracı.
Hiçbir şeye çare olmuyor, tıpkı evde oturup ücretini ödemeyen bir kiracı.
Bu siteye kayıt olalı 7 yıl olmuş (+2 ay fazlası var). Birkaç tane iyi insanla tanıştım. Arkadaşlık kurup ortak işler yaptık. Hala iletişim de olduğum değerli insan(lar) var(Okurlarsa onlar biliyorlar kendilerini). Dergilere yazdım. --Telifsiz ve kazançsız olunca hevesim kaçtı.-- 1000'den fazla kitap girdim. Büyük bir süreç. Türkiye'de "okur" denen kişilerin olduğunu gördüm. Şunu da gördüm ki kitap okuyanların belki de çoğunluğu bilinçsiz ve rastgele okuyor. Abur cubur gibi tüketiyorlar. İnstagram reelse gibi kaydırıyorlar. Bir yazarı eleştirmek (Nietzsche kim ki tanrıyı öldürür, Freud'da sapıkmış, Sabahattin Ali yaaa, Oğuz Atay'ım -mide bulandırıcı-, Dostoyevski tapıcıları vs.) bu kadar basit değil. Arada bir ekleme yapmaya giriyorum burası arşive döndü diye. O sırada bile bir kuş ötüşü kadar değeri olmayan fikirlerle, insanlarla karşılaşıyorum. (Bu iç dökme eylemidir. Düşüncenin kendini sindirmesidir. Mentos etkisi!)
Sevgili kadınlar...
Sizler kötü yetiştirilmiş erkeklerin gittiği bir rehabilitasyon merkezi değilsiniz.
Erkekleri düzeltmek, değiştirmek, büyütmek veya onlara annelik yapmak sizin göreviniz değil.
Sizler bir eş arıyorsunuz.
Üzerine çalışılacak bir proje değil...
Julia Roberts
Kentin hafızası toplumun kolektif bir fotoğrafını çeker. Şiir de en az fotoğraf kadar şehri ve şehirlileri dizelere hapseder, burada ölümsüzleştirir. İstanbul’un önemli dilsel ve görsel temsilcilerinden