Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan ancak dünyanın umumî seyrine, asıl mahiyeti hiçlik ve gayri mevcudiyet olan mekanizmaya karşı koyduğu ölçüde mevcut oluyor.
'Doğu'da ve Batı'dakinden tamamen farklı, bağımsız bir bilim geliştirmiş olsaydık toplumumuz günümüzde nasıl da farklı olurdu diye düşünmeden edemem.'
Reklam
479 syf.
10/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Seni sevmiyor. Sevseydi sen kitap okurken sırtını çevirip uyu­mazdı.
Bitti. Sanki kitap değil de hayat bitmiş, Çevirdiklerim sayfa değil de hayatın günleriymiş gibi... Gitti. Giderken beni bıraktı geride. En son Martin'in ardından böyle bakakalmıştım. Oysa ne diyordu rahmetli Erdal Tosun, "Vedalaşmak asıl kalana değil, gidene koyar." Öyle olmadı işte. En çok bana koydu bu gidişler. Varlıklarından
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231bin okunma
Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. İnsanı terbiye için kurulmuştur. Tarikatlar terbiye için tercih ettikleri usullere ve zikirlere göre farklı adlarla anılmışlardır. Tasavvufun kaynağı, Doğu'nun felsefesi, Batı'nın bâtıl dinleri değil, Kur'an ve Sünnet'tir.
Gökyüzünde doğu ve batı ayrımı yoktur, insanlar ayrımları kendi zihinlerince üretirler ve bunlara inanırlar.
Batı’da insanların kökü birdir. Dalları gelişir. Kökten bağlı olanlar, sosyal düzen tarafından birbirine benzer hallere sokulmuş insanlardır. Ancak bunlar büyüyüp gelişir ve ayakları sosyal güvenlik numaralarına saplanmışken elleriyle gidebildikleri kadar uzağa yükselirirler. Oysa Doğu, kapalıdır. Kök ve dallar birlikte yaşar. Bunun nedeni, dalları koruyacak tarafsız bir sosyal düzenin olmamasıdır. Dal, ancak köküne yakınsa yaşar. Otuz beş kişilik aileler, tek evin içinde birlikte ölür. Evden kaçılmaz. Çünkü bu deliliktir. Evden kaçanı kimse koruyamaz. Batı’daysa evden kaçmak, gelişmenin tek yoludur. Aslında her ne kadar Doğu doğaya daha yakınmış gibi dursa da, hayvanların yavrularıyla ilişkileri düşünüldüğünde Batı toprağa çok daha yakındır. Toplumların bir el olduğunu düşünürsek, Batı’da eller açıktır. Avuç toplum, parmaklar bireydir. Doğu’daysa eller yumruk olmuştur. Bu yüzden Doğulularla savaşmak için hepsini birden yok etmek gerekir. Yumruk bilekten kesilmelidir. Batılılar, parmak kırar gibi tek tek alt edilmelidir.
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Sizin en büyük sorununuz da bu. Bir rakı sofrasında dost olup, ertesi sabah birbirinizi bıçaklayabiliyorsunuz. İlk tanışmada yakınlaşıp, birbirinizi tanıdıkça uzaklaşıyorsunuz. Bizse tersini yapıyoruz. Uzaktan başlayıp, ağır ağır yaklaşıyoruz. Dost olmamız uzun sürüyor ama dostluklarımız kalıcı oluyor. Doğu ile Batı arasındaki fark hilal ile haç arasındaki fark kadar. Hilal bombeli. Haçtaysa dik açılar var. Hilal altında yaşayanlar da bombeli hayatlara sahip. Genişler, kurallarla ilgilenmiyorlar, zamanla ilgileri yok, çöl kumu gibi uçuşuyorlar. Haçın gölgesindekilerse sert ve köşeli hayatlar yaşıyorlar. Yasaları, kuralları olan, dik açılı hayatlar. Hilalin altındaki insana, haçın gölgesindeki düzeneğe inanıyor. Dolayısıyla hilalle yaşayanların her biri ayrı bir düzenek geliştiriyor. Küçük çeteler. Küçük düzenler. Haç, insana tek bir düzenek emrediyor. Doğu ile Batı arasındaki fark bu.
Sayfa 184Kitabı okudu
Varoluş Yolunun Ana Kavşağında: Korku ve Kaygı - Ömer Naci Soykan
Onun, biri varoluşun kepazeliğini, diğeri mükemmelliğini gören iki gözü vardır. O, varlığın anlamını bir çıfıt çarşısı dediği bu dünyada değil, iç yaşamda arar. İç yaşamda ise korku, iç daralması ve umutsuzluk vardır. Adorno'nun haklı deyişiyle "Kierkegaard'ın felsefesi, cehennem varlıkbiliminde meydana gelir. "
Varoluş Yolunun Ana Kavşağında: Korku ve Kaygı - Ömer Naci Soykan
Ona göre(Kierkegaard) inanç bir tutkudur, tutulmadır. Tutku, bütün insanlar için ortaktır. O halde, hiçbir insan inanca kapalı değildir. Ama inanç, düşünmenin sona erdiği yerde başlar. Düşünme, felsefe ise şüpheyle başlar. Şüphe düşünmenin kendisinin iç hareketidir. Şüphe inanç yoluyla aşılır ama şüpheyi meydana getiren de inançtır. İnsan bu ikisi arasında, şüphe ile inanç arasındaki bu gerilimdedir.
Sayfa 42
631 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
" Eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır."
*** * "Atatürk; toplum hesaplaşmasında, içinde göründüğü bütün olayların üstünden bakar olur. Dikeni çalısı ayağınızı yalayarak indirdiğiniz bir dağ gibi, geri dönüp baktığınızda onun ancak yüceliği altında ezilirsiniz... " Falih Rıfkı Atay, 'Çankaya' adlı eserinin ön sözünde şöyle der: "Bu hatıralar, gördüklerim ve
Çankaya
ÇankayaFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 20213,829 okunma
Reklam
OKUR'UYUZ YAZAR'IN: PEYAMİ SAFA
Kitap incelemelerinin yanında çok kitabını okuduğum yazar incelemeleri (araştırmalarım değil yorumlarım doğrultusunda) yapmak mantıklı geldi ve "Okur'uyuz Yazar'ın" adlı bir seri oluşturmak istedim. Bu seriyi de en sevdiğim yazar olan
Peyami Safa
Peyami Safa
'yla başlatıyorum. Psikolojik tahliller, dış görünüş betimlemeleri ve diyalektik
Binbeşyüzü bulan bilim dalının kuruluşunda, İslam egemenliği altındaki topraklardan ancak bir elin parmaklarıyla sınırlı kalan bir katkı gelebilmiştir. İslam aleminin dikkate değer katkısı, Kilise bağnazlığında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Yunan biliminin, Doğu bilim birikimiyle işlenip geliştirilerek Rönesans'a aktarılması­na olanak sağlaması olmuştur. Ki bu da, İslam aleminin yükselişine denk düşen ve İslam'ın henüz bilim-felsefe karşıtlı­ğındaki konumunun hoşgörüyü içerdiği, özgün dönemin ürünüdür. Yoksa, onun da genel tavrı Hıristiyan aleminin engizisyon döneminden farksızdır. 11. yy. öncesi bu özgün geçiş dönemi o güne kadarki bilimsel birikimlerin, henüz yeni yeni ürün verme aşamasına vardığı dönemdir. Ancak, bu dönem kısa sürmüş ve bilim, İslam aleminde yaşama koşullarını yitirerek bir daha geri dönmernek üzere Avrupa'ya göç etmek durumunda kalmıştır. İslam aleminde dinsel gericilik tarafın­dan boğazlanarak yaşama koşullarını yitiren bilim, Batı'da üretici güçlerin gelişiminin yardımıyla, eski birikimi de kendine temel yaparak, Rönesans ve sonrasında güçlü bir atılım içine girmiş ve Kilise'yi kendisiyle belli oranda uzlaşmak zorunda bırakmıştır.
Aman Yarabbi, ne kadar yalnızdı! Yalnız...gökyüzündeki yıldızlardan çayın dibindeki çakıllara, doğu tarafından kopup gelen bulutlardan batı tarafındaki denize kadar uzanan ve yayılan bu kocaman gecenin içinde, yapayalnızdı...
Hz. Fatih Muhammed Han'a övgü postudur.
Mülk-ü Osmani'nin 7. Sultanı, Konstantiniyye'yi Fetheden Kayser-i Rum, Ebu'l Feth, Şanlı Sultan, II. Mehmed Han Hazretleri. İmparatorluğu'nun gerçek kurucusu olan Fatih Sultan Mehmed Han döneminde Devlet-i Aliyye bir dünya gücü hâline geldi. Fatih’in hükümdarlık dönemi tarihçilikten edebiyata, mimariden medrese eğitimine,
Ebu'l A'la Mevdudi şüphesiz ülkemiz ve dünya Müslümanları üzerinde son kırk yılda en etkili olmuş şahsiyetlerden birisidir. Hayatı, duruşu, eserleri, politik ve güncel meselelere bakışı ile Müslümanların düşünce dünyalarında yeni ufuklar açmış, eserleri ile düşünce dünyamıza ışık tutmuştur. Onun bir ilim adamı, müçtehit bakışı ile irdelediği eserleri Kur'an'ın kavram çerçevesini daha iyi anlamamıza sebep olmuş, özgün bakış açısı, hukuki alandaki liyakati ve inandığı doğrular üzerine ölümü dahi göze olarak yaşadığı hayatı ile yaşadığı çağdan bugünümüze dek tarihe damgasını vurmuştur. Mevdudi, ortaya koyduğu eserleri ile vahyin gelenek ve rivayet dininin içerisinde kendini açıklayamaz bir noktaya geldiğini ortaya koymuş, vahiy ve sünnet temeli üzerinde gerçekçi, yenilikçi ve yaşanılabilir bir din anlayışı inşa etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda Batı'nın emperyalist, tahakkümcü ve sömürgeci zihniyetine de karşı çıkmış, siyasal kavramların hem Doğu'da hem de Batı'da olmak üzere dünyanın her yerinde araçsal bir çerçevede kullanıldığını söyleyerek yapılan zulümlere dikkat çekmiştir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.