Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler, dokuz yaşımda iken patlak verdi. Misafirlerle bahçede oturuyorduk. Yaşlı bir zat saati sordu. Aksi gibi, kimsede saat yoktu. Eniştem içeri, saate bakmaya koştu. Ben o aralık: “Üçü yirmi geçiyor” diyivermişim. Bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. Boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı
Bildiğim bir şey var, bir şey nasıl bozulmuşsa tersi ile düzeliyor. Ben kendimi dinleye dinleye böyle oldum. Kendimde bu kadar dinleyecek ne vardı, şeytanın talimatı ile mi böyle hafız kesilip gece gündüz kulağıma üfledim, sonra duyduklarımla, belki uydurduklarımla sağır, dilsiz ve taş kesildim, bilmiyorum. Dedim ya buraya nasıl gelindiği belli,
Reklam
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
Bazen her gece farklı bir evde olmak üzere, Renden Bavyera'ya, Bavyeradan Avusturya'ya kadar birçok evde kaldılar. Hepsinde sıcak ve soğuk su, elektrik lambası, düzgün bir tuvalet ve tuvalet kâğıdı ile soba için kömür buldular. Webster bu dönem hakkında şöyle yazmıştır: "Arkanı kollamaksızın kendi evine gelmek orduda eşi benzeri olmayan bir histi. Dış kapıyı açtığımızda düşmanca karanlığı geride bırakırdık. Karartma perdelerinin ardında bir ışık parlar, biz tüfeklerimizi şapka askısına asıp, yağmurluklarımızı silkelerken mutfaktan boş bir lakırdı gelir ve bize sıcak, yerleşik bir his verirdi. Sobanın üstünde bir demlik kahve pişerdi - buyurun bakalım.
En ince his...
Bilmem size de hiç oldu mu?.. Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.
Sayfa 86 - İş Bankası Kültür Yayınları
Ayfer Tunç’un kalemi eline ilk aldığı yıllar…
Çocuklar taklitçidir, onların taklit etmeyi önleyen yargıları, korkuları, ellerini kollarını bağlayan toplumsal bağları yoktur. “Kendisi olmak” problemi henüz söz konusu değildir. Taklidi rafineriye sokmazlar, taklit ettiklerini anlaşılmayacak hale gelinceye kadar dönüştürmezler, sadece taklit ederler ve bunun farkında değildirler; çekici
Reklam
His
Bazen, görünür bir sebep olmadan, insana önünden geçtiği yapı, bir sokak köşesi, üstünde oturduğu sandalye hayatında önemli bir yer tutacakmış gibi gelir. İşte bu köşede bugün bir şeyler olacaktı. Artık hep oraya bakıyordu.
“Özgür insan ve özgür toplum, insanların ‘hayır’ deme hakkı korunarak inşa edilebilir. ‘Hayır’ deme hakkı engellenen insan, zihinsel ve duygusal radarları hasar aldığı için ömür boyu engelli hale gelir. Kötülülere duyarsız, anonim, silik, kimliksiz ve kişiliksiz insanlar, hayır deme yetisi, yetkisi ve hakkının gaspıyla üretilmektedir. Kendilerini korumak için bile hayır diyemeyecek hale getirilen bu insanlar, bazen yalnız kalma korkusundan bazen de herhangi bir öfkenin muhatabı olmamak için hayır diyememektedirler. Hayır diyemediklerimiz, içimizde birikerek katı bir vicdan gelişmesine yol açmakta ve suçlusu biz olmadığımız birçok olayda kendimizi suçlu hisetmemize sebep olmaktadır. Hiçbir sorunu çözemeyen bu his, hayır diyememe hastalığının ilerlemiş halidir.”
87 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.