Biçimci tutumda kelime, bağımsız bir bütündür, kendi başına var olur; şiirsel değeri, yarı yarıya
ses yapısında, yarı yarıya anlam yapısındadır; çağrışım yükü önemini pekiştirir. Şairin biri tutar, tek
kelimeyi ya da tek tek bağımsız kelimeleri, yan yana getirir, bundan bir mısra örgüsü çıkardığını
sanır, ortaya belki mozaike benzer bir "süs" de çıkarır. Bu "süs", adından da belli, gerçekte şiirsel
olmaktan çok, "dekoratiftir. Hadi bir örnek düşünelim: Geçmiş zamanla ilgili bir şiir yazan şair, o
dönemleri hatırlatmak için, Divan şiiri kelimelerinden birini ya da birkaçını, şiirinin “yapısına"
oturttu mu, o dönem şiirini yeni koşullar altında yeniden yaratmış olmaz; biçimsel bir şiir düzeni
içersinde, o kelimeleri, geçmişe ilişkin "dekoratif" birer öğe olarak kullanmış olur.
Babam bizi bırakıp orduya gittiği zaman hayatın bir iskambil oyununa benzediğini söylediğini hatırlıyorum. Kartlar dağıtılmıştır ve qy'ın yılın ya da hayatının kalanı belki de o eli nasıl oynayacağına bağlıdır. Fakat plan yapmak için zamanın yok. Tereddüt edersen insanlar belki de bir sonraki hamleni tahmin eder. Öğütlerinin devamı şu şekildeydi: "Zorda kaldığında hayatını bir destek kağıt gibi düşün ve Bu eli nasıl oynayacağını planla. Bir sonraki hamlenle krizi fırsata çevirebilirsin."
Bir öğretmenin zulüm, şiddet ve haksızlık karşısında susmaması, belki de öğrencilerine vereceği en güzel derstir.
#EğitimdeŞiddeteHayır
#ÖğretmenTekYürek
Ne derlerse desinler, diye düşünüyordu, dilediklerini söylesinler, ama fırıldak demesinler. Belki de öyleyim, rüzgâr nereye savurursa o yana gidiyorum, ama korkudan değil, iyi yürekliliğimden...
"Ne kadar acı çektiğimi söyleyememenin adaletsizliğiyle her gece ağlamıştım. O zamanlar ben de senin gibi tükenmiş bir halde kendimi sandalyeye bırakıp saatlerin akıp gitmesine izin verseydim ne olurdu diye düşünüyorum. Belki de gözyaşlarım daha çabuk dinerdi. Ben çok ağladım. Ağlamak istediğinde ağlaman lazım. Yüreğin ağlıyorsa, sen de ağlamalısın. Böyle böyle yavaşça iyileşiyor insan."
1978'de hepsi de Ecole Normale Superieure'de çalışmakta olan Eugene Cremmer, Bernard Julia ve Scherk'in çalışmalarıyla belki de daha büyük bir açıklık kazanan bu ders, başarılı olmaya en fazla yaklaşan kuramların 4 boyutlu değil, daha fazla boyutlu olarak formüle edilen süperkütleçekimi kuramları olduğuydu. Özellikle de en ümit verici kuramlar, 10 ya da 11 boyutlu kuramlardı, 11 boyutun maksimum olasılık olduğu anlaşılmıştı." Gözlenen dört boyutla temas, Kaluza ile Klein'ın çizdiği çerçevede de sağlanmıştır: Diğer boyutlar kıvrılmıştır. 10 boyutlu kuramlarda, sicim kuramında olduğu gibi, altı boyut kıvrılmıştır, 11 boyutlu kuramlarda ise yedi boyut.
Sen onu sürekli itiyorsun. Belki de bunun sebebini bulmalısın.
" Bu onu sevmediğimden değil." dedim hemen. "Seviyorum."
"Evet ama az önce kendin söyledin. Mükemmel olmadığını biliyorsun ve bu yüzden sevilmeyi hak etmediğini düşünüyorsun. Sana gerçekten değer verdiğine inanmak istemiyorsun ya da buna değdiğine."
Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbirleriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.