Yürüyorum ama ayağım yere basmıyor, saydamlaşmışım gibi. Gelecek hakkındaki tasarılar da suya düşüyor. Geçmiş de yitiyor. Bencillik de değil kendinizi kaptırdığınız duygu. Çünkü artık kendinizi de düşünmediğinizi biliyorsunuz. Başkalarını mı düşünüyorsunuz, onların kaygısını mı besliyorsunuz içinizde? O da değil. Yalnızca mekândan, dünyadan, çevrenizden bir uzaklaşma hali. Yeniden kendinize gelmeniz için bir şeyle sarsılmanız gerek. Çok güçlü bir şey olmasa da olur o şey...
Kitap bittiğinde ilk aklıma gelen; aşkın içinde merhamet olmalı, yoksa dünyanın en güzel duygusu, felakete ve en iğrenç sonuçlara neden olabilir. Aşıksan, aşkın kin ve nefret barındırmamali, bu duygulardan sıyrılan sevgi ve aşk duygusu, dünyanın en güzel anlarını yaşatır , seni korur, kollar ve ısıtır. Sahipsiz bırakmaz. Sevdiği kişinin mutluluğuyla bile mutlu olur, ona zarar vermemek için, onu ürkütmemek için, kendi mutluluğunu bir kenara bırakır. Aşk, zaten fedakarlık ve kendinden vazgeçmek değil midir!.. Tabi bazı aşklar ise, kin ve nefret barındırır, bencillik üst düzeydedir. Benim olmuyorsan o zaman yaşamamalısın ve mutlu olmamalısın düşüncesini barındırır. Böyle bir aşkta, felaket ve kötülük doğurur. İşte kitapta bu iki aşk ve sonuçları mükemmel bir şekilde işleniyor. Eyy aşk sen nelere kadirsin.!! Herkese keyifli okumalar. Her daim kitapla kalın.
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202232,9bin okunma
ÇOCUKLARINIZI KİM EĞİTİYOR?
TAKİP EDİYOR MUSUNUZ?
1980 öncesine gidiyorum.
Ortaokul öğrencisiyim.
Babam bizim evimize de televizyon aldı.
Sadece TRT var ve yayınlar siyah beyaz.
Günün birinde Charlie Chaplin’i keşfettik.
Filmin başından sonuna katıla katıla kahkaha atarak izledik dört kardeş.
Bir hafta sonu yine Charlie Chaplin filmi vardı ve
Çok fazla insanın benzer deneyimlere sahip olduğuna inanıyorum. Bütün ruhumla iyi olmak istedim; fakat gençtim, tutkularım vardı. Ne zaman iyi olanı arasam yalnızdım, tamamen yalnızdım. Ne zaman kalben hissettiğim ahlaken iyi olma isteğimi dile getirmeye çalışsam aşağılama ve alayla karşılaştım. Ne zaman alçak tutkularıma yenik düşsem takdir, teşvik edildim. İhtiras, güç sevgisi, bencillik, zamparalık, gurur, öfke, intikam, bunların tamamı saygın addediliyordu. Kendimi bu tutkulara kaptırdıkça büyüklerim gibi olmaya, onların da benden memnun olduklarını hissetmeye başladım.
İçimizi kemiren yıkım, insanın iliğine işlemiş olan acımasızlıktır, tümümüz, bu zehirle can vereceğiz.
..
İnsan kör geçer yaşam yollarından. Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!
Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını duyularımızla, gerek yapıları, gerekse kapsamları
"Yalnız doğar, yalnız ölürüz."
Doppler’da kayıp olan birkaç parçanızı bulacaksınız. Belki de tümünü bulabilirsiniz. Benim de kendi parçalarımı bulduğum anlamlı ve ultra komik bu kitabın incelemesi ile sizlerleyim. İnceleme komik olmayabilir ama kitap "gerçekçiliği ile" fazlasıyla komik. :)
ShamRain:
"Narsistlik kişilik yapısı, gücünü kendi benliğinden değil başkalarının gözünde gördüğü hayranlık dolu bakışlarından alır. Sanılanın aksine narsist kişi kendini seven değil kendinden nefret edendir."
Öncelikle baskı azizliğine uğradığımı sonradan öğrendiğimi belirtmek için bir uyarıda bulunmak istiyorum. Kitabı Tutku Yayınları'ndan
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tolstoy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlüklerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan