Sevgi'yi bulduğumda babasının kim olduğunu bilmiyordum. Kendime anne baba aramıyordum, eş de aramıyordum. Ama annem bunların ikisini de kendi kafasına göre evlendirdiği için beni de yakmasın diye bulabildiğim ilk kızı kaçırdım. Bizimkiler için büyük ikramiyeydi Sevgi. Bir kız kaçır, bir evin bir kızı olsun, babası zengin olsun, babası insan olsun, babası seni sevsin, evladı yerine koysun... Bundan büyük ikramiye mi var onlara göre? Yok gibi görünüyor, ben olsam ben de öyle düşünürüm.
Kendimi bildim bileli aşırı kaygılı bir çocuktum ve muhtemelen çok küçük yaştan beri depresyondaydım. Beş yaşındayken bile sık sık “Kim beni neden sevsin ki? Beni hiç kimse sevmiyor ve sevemez de.” diye düşündüğümü, birinin beni sevebilmesi işin uzun uzun bir neden aramaya çalışıp bulamadığımı, dünyaya gelmiş ve bu nedenle de bakılmak zorunda olmaktan dolayı nasıl bir acı duyduğumu net hatırlıyorum. İstediğim tek şey hiç doğmamış olmaktı, böylece kimse bana bakmak zahmetine katlanmayacaktı.
Tanrıça İnanna, Gilgameş'e daha Huluppu ağacını kestirdiği zaman göz koymuştu. Fakat o sıralarda Tanrıça'nın bir sevgilisi vardı. B ir gün her nedense ona kızmış ve ondan ayrılmıştı. Gilgameş'i, canavarı öldürüp elini yıkadıktan ve kendisine eski düzeni verdikten sonra ilk gören Tanrıça İnanna oldu. Çok yakışıklıydı.
"Başkalarına muhtaç olmak, ayıp bir şeydir!"
Bu sözünü hiç unutamadım onun. Unutmam da... Kim tarafından ve ne zaman yaralandığını hiç bilmiyorum ama güzel ve çekici bir kadındı. Güzelliği, en çok kendisini umutsuzca özlemesinden kaynaklanıyordu. Güzelliği, yüzündeki yitik seslerden, can çekişen anılardan, yüreğindeki umutsuz kanayıştan
"Kim beni neden sevsin ki?
Beni hiç kimse sevmiyor ve sevemez de." diye düşündüğümü, birinin beni sevebilmesi için uzun uzun bir neden aramaya çalışıp bulamadığımı, dünyaya gelmiş ve bu nedenle de bakılmak zorunda olmaktan dolayı nasıl bir acı duyduğumu net hatırlıyorum.
“kim beni neden sevsin ki beni hiç kimse sevmiyor ve sevemez de” diye düşündüğümü birinin beni sevebilmesi için uzun uzun bir neden aramaya çalışıp bulamadığımı dünyaya gelmiş ve bu nedenle de bakılmak zorunda olmaktan dolayı nasıl bir acı duyduğumu net hatırlıyorum istediğim tek şey hiç doğmamış olmaktı böylece kimse bana bakmak zahmetine katlanmayacaktı
annem, birileri beni sevsin mi istiyor yoksa benden kurtulmak mı istiyor diye soruyorum kendime. anne, sahi sen ne yapmamı arzu ediyorsun? anneee! senin sevmediğini kim neden sevsin diyeyim mi burada?
bu pencereleri daha önce de kırmıştım.Teras katlarında,arka bahçelerde,bar
tuvaletlerinde,seviştiğim sırtlarda,uydurduğum masallarda,derbi ile yapıştırılmış
yırtık ayakkabılarımda,kilitli iğnelerde.....ama kim inanır kuş dili konuşan bir falcıya,
yaşıyor gibi yapan büyücülere.En zavallı halimle yığılıyorum.Bunun hangi kötülüğün dirilişi olduğunu bulmaya çalışıyorum.Oğlum saçlarımdan anlıyor kim
olduğumu...,sol omzumun eğikliğinden.Önce omzumu öpüyor..Yatağın arkasına kusuyorum; alışılmamış karanlığa.Herkesten önce beni sevsin istiyorum.