Kitap bir ilk eser olmasına rağmen beni içine çekip, nedir bu sır diye sordurarak her sayfayı çevireme sebep oldu...
Eser, Kuzey ve Güney Araga topraklarının üzerinde ki tüm krallıkları bekleyen karanlık savaşı konu ediyor. Işık diyarının prensesi ve Astar kralı Zuma ise güçlerini birleştirip topraklarını korumak için evlilik kararı alsalar da, karanlık güçlerin efendileri de bu evliliğe engel olmak ve savaşın ışık diyarını karanlıkla sarması için ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar. Bilgeler ise ellerinde bulunan sırrı korumak için canları pahasına karanlığa geçit vermemek için yapabileceklerinden fazlasını yapmaya çalışmaktadırlar...
Koku alıcı prens Adapa ise yaklaşan savaşın ve insanların arkasında bıraktığı korku kokusunu aldıkça gerildim..
Okuduğum fantastik eserler sayılıdır ama bu eseri okurken sanki Bilge Guan ile bilgeliklerini, sır koruyucuların lideri Saimi ile tüm kötülüklere karşı yeri geldi atlıların, yeri geldi rüzgarın hışırdattığı ağaç dallarının, yeri geldi karanlığın sesini dinledim. İnanılmaz keyifliydi...
Komutan Rohak'ın Tuva şehrine yaptığı yolculuk sırasında, düşman kim, casus kim hepsine şüphe ile yaklaştım...
Paralı askerler Niba ve Renan için endişelendim. Lua'nın sırrının ne olduğu ise merakımı iyice artırdı..
Kitabın kurgusu film tadında...
Geçilen yerler o kadar ince detaylarla betimlenmiş ki, kendimi Astar Krallığında, Tuva şehrin de ve Araga topraklarında bulunan ormanların, çimenlerin, nehirlerin ve mağaraların için de hissettim. Atların nal sesleri ise duyulmaya değerdi...
Tek üzüntüm ise; eser öyle bir yerde bitti ki devamını beklemeye şimdiden başladım...