Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye'de geniş mânasıyla dinle, dinî hayatla alakalı yeni fikirlerin, tartışmaların ve arayışların tarihi Cumhuriyetle başlamış değildir. İnkılapların bile çoğunun tartışma düzeyinde yarım asır, bazıları için bir asır geriye giden kaynakları var. Bunların varlığını hesaba katmakla beraber 1923 sonrası itibariyle bu sahada ortaya çıkan
Bektaşi' lik.
Şamanizm' de kutsal kitap ve tapınak yoktu. Merasimleri Tanrı ile ilişkide bulunduklarına inanılan kam' lar yürütürdü. Erkek Şaman' lar kadın şamanlar gibi saçlarını uzatır, kadın elbiseleri giyer, ince sesle konuşur, hatta hayvan doğurduklarını savunurlardı. Çünkü Şaman' lığın ilk döneminde kadınlar egemenliği görülürdü. Bu nedenle şamanlığa Anahan dini de denirdi. İçkinin kurallar içinde içilmesi kaydıyla serbest olduğu, kadın erkek eşitliğinin tam sağlandığı bir düzen vardı. Erkekler ve kadınlar birlikte yıkanacak kadar serbest olmalarına rağmen fuhuş hemen hemen hiç yoktu. Şamanizm' in İslamiyet' te değişmeyen tarafları Anadolu Aleviliği (Bektaşilik) ile günümüze taşınmıştır.
Sayfa 222Kitabı okudu
Reklam
Bilim hususuna Hıristiyanlık ile İslamiyet arasındaki ilişki artık tersine dönmüştü. Talebeler hoca oldu, üstatlar şakirt. Hem de inatçı ve incinmiş şakirtler . . . Savaş ile tıp sahasında kafirlerin biliminin ürünlerini almayı kabul ediyorlardı çünkü kafirlerin zafer ile mağlubiyet, yani hayat ile memat arasında fark yaratıyordu. Ancak bu bilimsel başarıların altındaki felsefe ve sosyopolitik bağlamı kabul etmek, hatta kimi zaman fark etmek çok zor olmuştur.
İlhanlı Devleti Tarihine Genel Bir Bakış
Moğolların kalabalık bir kolunun Hülagu öncülüğünde 1256 yılında Ceyhun Nehri'ni aşıp Horasan'a girmesiyle başlayan ilerleyişi, Azerbaycan merkezli olarak İran, Irak ve Anadolu topraklarının da önemli bir kısmını kapsayan bir devletin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. İlhanlılar olarak anılan bu devlet Yakın Doğu'nun siyasi, sosyal ve
Bilimsel gerçekler gösteriyor ki, insanlık tarihinin başlangıcında, Adem gibi bir yaratığa yer olmadığı gibi, doğa-üstü güçlerden, insana hediye edilmiş en küçük bir bilgi de söz konusu değil. İnsanın insanIaşması süreci, tamamen kendi çabasının, doğayla savaşımının ve bu savaşım sürecinde geliştirdiği elinin, dilinin, bilincinin ve toplumsallaşmasının sonucudur. Bu süreçte, tanrılara yer olmadığı gibi, aksine tanrıların insan bilincinin ürünü olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Picatrix adındaki 12. yüzyıl büyü kitabı, tatlarla (diğer duyular gibi) gezegenleri bağdaştırmıştı: Mars ile karabiber ve zencefil, ay ile gül ve kafur. Kötü tatlar Satürn'ü çeker, acılar Jüpiter'i, tatlılar ise Venüs'ü. Hıristiyan aşçıları Müslüman aşçıları taklit etmeye yönelten bu bilimsel özenti, Müslüman saraylarının kıskançlık
Sayfa 148 - PdfKitabı okudu
Reklam
ne güzel konuştun mübarek…
Türkiye'ye şeriat düzeni getirmek isteyenler; Atatürk milliyetçiliğine dayalı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni İslam cumhuriyetine dönüştürmek isteyenler veya Türkiye'yi bölmek isteyenler; önlerinde en büyük engel olarak "Atatürk faktörü"nü görürler. Atatürk faktörü nedir? Önce
Alamut ilaç yapım merkezi ve hastanesi ile ünlü bir yer. Yüzlerce insan tedavi olmak ve ilaç almak için Alamut'a gelir. Ayrıca hastanelerimizde cerrahlar da vardır. Doĝu insanları, bu hususta çok ilerlemişlerdir. Bu anlattıklarım bir efsane gibi geliyor ama siz "Gendi Şapur" diye birisini duydunuz mu? İslamiyet'ten önce İran'da tıbbın temelini atan bu adamdır. Bu bilim adamı o dönemlerde Huzistan'da bir tıp okulu ve bir hastane kurmuştur. Daha sonra Araplar ve diğer milletler onu örnek almış ve ondan öğrendiklerini kendi memleketlerinde uygulamışlardır.
Sayfa 433 - TRUVAKitabı okudu
Cumhuriyet kurucusu, bir mülâkatında Hz. İsa üzerinden dile getirdiği gibi, peygamberlerin “insani boyuta indirgenmesini” anlamlı bulmakla beraber, bu yapılırken onların “aşırı ölçüde yüceltilmeleri”nin sakıncalı olduğunu varsaymıştır."118Amerika Birleşik Devletleri Sefiri Sherrili ile yaptığı bir sohbetinde de Kur'an'ın Türkçe
Sayfa 148Kitabı okudu
Buchner, Hıristiyanlığın evrensel bir inanç sistemi niteliği taşımadığını, İslâmiyetin ise ancak göçebe ve yarı göçebelere uygun bir din olduğunu, Müslümanlığın kabülü sonrasında, Arap medeniyetinin ciddi bir gerilemeye girdiğini ileri sürmüştür. Bu iddia, Mustafa Kemal'in seküler Türkçü tarih yaklaşımı çerçevesinde ulaştığı, Türklerin İslâmiyeti kabül sonrasında medeniyet açısından düşüş yaşadıkları tezini desteklemektedir. Büchner'e göre, tek tanrılı olma paydasında birleşen İslâmiyet ve Hıristiyanlık, bilim ve uygarlığa yönelik olarak benzer bir hoşgörüsüzlüğe sahip olup, bu anlamda, paganizmden geriye gidişi temsil etmektedir. Alman materyalist buradan yola çıkarak, deneysel bilimin mevcut tek tanrılı dinlerin yerini almasının gerekliliğini dile getirmiştir. Belirttiğimiz gibi, kitaba düşülen notların bir bölümü, kütüphanedeki kopyanın Mustafa Kemal öncesinde bir diğer okuyucu tarafından gözden geçirildiğini düşündürmektedir. Buna karşılık, seçilen bölümler, onun tarzı ile işaredenmiştir. Bunun yanı sıra kendisinin diğer kitaplarda ilgi gösterdiği konuların, örneğin Hunlara yapılan atıfların altının çizilmiş olması, bunların onun elinden çıktığı tezini desteklemektedir.“ 66
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
Fransızlar, İslamiyet'e dair özel bir idrake sahip olduklarını düşünüyorlardı, bunun en büyük göstergesi de onların Mısır'ı olan Fas'tı (Fransız Oryantalistleri gerçekten süperdir, ancak Louis Massignon gibiler söz konusu olduğunda komik düzey­ de dengesizlerdir). 1916'da imzalanan Sykes-Picot Antlaşma­sı ile birlikte Fransızlar Suriye'yi ve Kuzey lrak'taki Musul'u aldı. Daha sonra da kuruldukları günden beri sorunlu olan iki devlet ortaya çıktı. Fransızlar bu yeni ve son derece ya­pay mülkiyetlerini birkaç parçaya böldüler: Suriye'ye Hris­tiyan, Dürzi, Sünni Müslüman ve Heterodoks Müslümanlar (İran'daki Şiilere yakın olan Aleviler) yerleştirildi. Suriye'de halen devam eden iç savaş bu politikanın çirkin bir sonucu­dur ve Fransızların 1920'de yaptığı düzenlemelere benzer bir şekilde sona erebilir. İngilizlerin Şerif Hüseyin ile ilgili istek­leri ise devam ediyordu ve onu ailesiyle birlikte Arap dünyası içinde bir yere yerleştirmek istiyorlardı. Irak'ta karar kıldı­lar. Ülke birbirinden oldukça farklı üç kesimden oluşan bir krallık şeklinde tertip edildi: Osmanlı Türklerinin egemenliği altında azınlıkta olmalarına karşın en baskın unsur olan Sün­ni Müslümanlar; pek çok insanın bilim ve ilerleme geçirmez olduğunu düşündüğü Şii Müslümanlar ve çoğunlukla göçebe bir halk olan Kürtler. Tıpkı Suriye gibi Irak'ın da takip eden yıllardaki tarihi felaketlerle doluydu.
Sayfa 23 - Ketebe Yayınları 1. BaskıKitabı okudu
_Prens Said Halim Paşa, Mısır eski valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve 1913-1916 arası Osmanlı Sadrazamı olarak hükümetin başıdır. İttihat Terakki üyesi, Meşrutiyetçi ve muhafazakar islamcılığın en öndeki temsilcilerindendir. Meseleleri İslamcılık açısından ele almıştır. Devletin kurtuluşu için batı kanunlarını değil, şeriatın
_İslamı anlamak için islamın hakim olduğu yerlere ve hakim olmadığı yerlere bakmak yeterlidir. Kendinden olmayanı ezmek ve yok etmek üzerine kurulu siyasal islamın, modern dünyaya entegre olması imkansız. İslamın, insanlığa katkısı nedir? Modern bir insan neden müslüman olmalıdır? _Türkler, İranlılar'ın ve Araplar'ın asla yapmadıkları
97 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.