“O zamanlar geçmiş beyim, onlar eskidenmiş... Yani bir zamanlarmış... O zamanlar nerdeee? Yeniçerimiz varmış, yeniçerimizin bir bıyığına bir düşman askeri asarlarmış o zaman, anla ne bıyık... Mehter takımlarımız varmış, yeniçeri davulcusu kös'e bir vurdu mu, yer yerinden oynar, düşmanın dudağı yarılırmış korkudan... Yergök zangır zangır titrermiş. öyle leventler varmış yelkenli teknelerimizde, bir nağra saldı mı, denizde fırtına kopar, düşman gemileri batarmış...”
“Yok daha ne?”
“Bunları tarih yazıyor, tarih... Bak bir de şimdiki halimize, surada kırkelli kişi toplanmışız da, kıçı kırık cankurtaran huradasını yerinden kıpırdatamıyoruz.”
“Valla doğru... Sen getir o yeniçeri davulcuyu, getir o kös'ü de, bir tokmak indirsin kös'e, bakalım bu cankurtaran böyle yerinde çakılı durabilir mi? Valla mehter takımından davulcu bir tokmak indirsin kös'e, bu araba tepkili uçak olur da uçar gider...”
“Onu bunu bilmem. Alaman gemisini bizim denizlerde yürütememişler.”
“Davranın din kardeşleri... Hayda bre aslanlar, dayanın!..”
Arabaya içerden dayanmaktan ter içinde kalmış olan şoför,
“Bir yürüse cenabet, artık kendiliğinden gider...” dedi.
“Yani, bu başka memleketlerde yürüyen vapurlar, trenler, otobüsler neden bizim memlekete gelince yürümüyormuş?”
“Yadırgıyor da ondan... Söyledi ya demin bey, memleketin havasından...”