"Babalar ölmez böyle ansızın, diyerek toprağını sevdi Viole. Onun kırgın ve biçare sesine dahi uzanmayan yüce ellerinden medet umacak yüzü bulamıyorum kendimde. Dizlerim tutmuyor, belim doğrulmuyor; beni uzunca bir ömürle cezalandıram Tanrı'ya yakaracak ses kalmadı ağzımda, kül gibi, kor gibi tutuşturdu dilimi sensiz geçen yıllar. Oğlunun saçlarına ak düştü, Taehyung, ağaç dallarından bir bir kopup toprağa bayılan solgun yapraklardan farkım yok, artık gençliğin anıları birer rüzgâr olup akıyor ihtiyar tenimden, adını sayıklıyorum kutsal bir zikir gibi, mektuplarını ninni niyetine kendime okuyarak kandırılıyorum çocuklar misâli. Seni düşlüyorüm, Livonya'nın kıyılarında koşuyorsun; telaşsız, dingin, hiç tükenmeyen bir tebessüm ağzında... Bana koşuyorsun. Yüzünün hatırası eskimek nedir bilmiyor. Sonra gün doğuyor ve gün bitiyor, düşlerim kalıveriyor asılı duvarlara, sen hâlâ toprağın altında, bir ölüden de sessiz, bir ölüden de kıpırtısız, beni bir başıma bırakıyorsun kışın ortasında. Nasıl eziyet ediyor dağlara düşen yağmurlar, ekinleri kasıp kavuran fırtınalar, nasıl eziyor ve eğiyor başımı ağzın olmadan şefkat göremeyip yoksun kalan o tek parmak... Yeryüzünü koşuyorum, yeri göğe katıyorum, arıyorum izini, seni bulamıyorum; içinde dolanan o katil çöküyor omuzlarıma, bağırıyorum, çağırıyorum, sesleniyorum adınla, adın kilitliyor boğazımı düğüm düğüm, ben seni bulamıyorum."