“Resulullah, daima düşünceli idi. O’nun susması, konuşmasından uzun sürerdi. O, lüzumsuz yere asla konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah’ın adını anardı. Konuşurken, kısa ve çok özlü kelimelerle konuşurdu. Sözleri gerçek ve yerinde idi. Cümlelerinde ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.
Kimsenin gönlünü kırmaz, hiç kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Bir nimeti, ne hoşuna gittiği için gereğinden fazla över, ne de hoşlanmadığı için çokça yererdi.
Dünya ve dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak, çiğnenmek istenildiği zaman, o hakkı ikame etmedikçe, hiçbir şey O’nun kızgınlığını gidermezdi. Kendi şahsı ve işi için asla kızmaz ve asla kimselerden intikam almanın peşine düşmezdi. Bir şeye işaret edeceği zaman (parmağı ile değil) bütün eli ile işaret ederdi.
Hayret edeceği zaman, elinin duruşunu, tersine çevirirdi. (Yani avuç içi göğe doğru ise onu yere doğru; yere doğru ise, onu göğe doğru çevirirdi.) Konuşurken, beden dilini iyi kullanır, avuç içlerini birleştirirdi.
Kızdığı zaman, kızgınlığını hemen giderir ve bu durumu fazla belli etmemeye çalışırdı. Neşelendiği, ferahladığı/mutlu olduğu anlarda gözlerini yumardı. Gülmesi, tebessüm şeklindeydi. Gülümserken de, mübarek ağzındaki dişleri inci taneleri gibi görünürdü.”