Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gelecekteki insanlık için düşülebilecek bir durum üzerine
İnsan zekasının düşünün ne kadar kısa sürmüş olduğunu düşününce kederlendim. İnsanoğlu intihar etmişti. Kendine hedef olarak kararlılıkla rahatı ve kolayı, düstur olarak da güveni ve istikrarlı dengeli bir toplumu seçmiş ve muradına ermişti ama sonunda gele gele bu duruma gelmişti işte. Zenginlerin rahatı ve serveti, emekçilerin hayatı ve işi güven altına alınmıştı. Bu kusursuz dünyada hiç kuşku yok ki işsizlik diye bir sorun olmadığı gibi çözülmemiş toplumsal sorun da kalmamıştı. Ardından büyük bir huzur gelmişti.
Bi şiir!
Gurbet akşamları çökerken yine Aldatıp terk etmez eştir yalnızlık Tutunup sarılmak isterken düne Her gece gördüğüm düştür yalnızlık Ne ayın şavkı var ne doğan güneş Özlemler, sevdalar bağrımda ateş Bir ben tutamadım bir yıldızı eş
Reklam
Voltaire:
“Mutluluk yalnızca bir düştür, acı ise bir gerçektir.”
Sayfa 115 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bütün karşıtlıklar birbirine, birbirine benzer olanlardan bile daha yakındır.
Sayfa 44
Başkalarının gözleri hapishanelerimiz, düşünceleri hücrelerimiz…
Sayfa 38
Gerçek varlığımız, ölümün ulaşamayacağı bir yerdedir ve yaşam bir düştür
Sayfa 192 - Fol Kitap
Reklam
"Tanzimat aydınını Batılı aydından ayıran en önemli özelliği, ümmet aydını olmasıdır. (…) Pan-Osmanlıcı olan bu aydın gurubu aynı zamanda modern İslamcıdır. Bu nedenledir ki Tanzimat’ın bu müsavat (eşitlik) yapısına en keskin eleştiriler onlardan gelmiştir. Namık Kemal Islahat Fermanı ile sağlanan gayrimüslimlerin askerlik durumlarıyla ilgili
Aşk bir düştür de ondan... çünkü aşk, umutsuz ve çaresizlerin düşüdür. Çünkü aşk, güçlüklerle yüz yüze yaşa­yan insanların düşüdür de ondan. Çünkü aşk, yürüdükleri yolu terk edenlerin yeni ve sonu belirsiz yoludur da ondan. Çünkü ben o ülkeyi hiç görmedim, ama bildiğim kadarıyla orası umur­suzların, çaresizlerin, güçlüklerle, hastalıklarla, perişanlıklarla yüz yüze yaşayanların ülkesidir de ondan. Çünkü düşler böyle yerlerde yaşayan insanların ekmeğidir, suyudur da ondan. Çün­kü böyle insanlara yeni ve aydınlık yolların düşü lazımdır da on­dan. Çünkü sen de artık o ülkenin bir insanısın da ondan, farkın­da olmasan bile... Hayat böyle oğlum, zorla değil, sırayla."
Papa Eftim'in Zorluklara Karşı Mücadelesi
Atatürk'ün "Hayat demek, mücadele demektir!" sözünü düstur edinen Papa Eftim'e göre insanoğlu mücadele gücünü asla kaybetmemelidir. Bugün sokakta kalsa, kundura boyacılığı ya da vapur çımalığı yaparak düşmanının elinden ekmeği söküp alacağını ve aç kalmayacağını ifade eden Papa Eftim, kilisede yaşadığı zorluklardan örnekler verdiği şu sözlerinile hayatla nasıl mücadele ettiğini anlatmaktadır: "Ve şu gördüğünüz kilise içinde hayatla ne kadar mücadele etmişimdir. Mesela öyle zamanlar olmuştur ki bütçenin darlığından dolayı sabahleyin karanlıkta kalmışımdır. Kimseye göstermeden mabedi süpürmüşümdür. Kandilleri kendi elimle temizlemiş, yağlarını değiştirmiş ve fitillerini yakmışımdır. Sonra kürsüye çıkarak bir ruhani reisi olarak sanki iki saat evvel süpürge elinde olan adam ben değilmişim gibi söz söylemişimdir. Kaç aylar mabedin kapısındaki kapıcı odasında hem binayı beklemiş hem de kapıcılık etmişimdir. Bütün bunlardan sıkılıyorum mu sanıyorsunuz? Katiyyen. Bilakis mücadele kuvvetimin fazla olduğunu gördükçe memnun oluyorum."
Reklam
Azizim! Sen o sultanları gözünün önüne getir ki onlar dünyaya geldiler. Lakin dünyaya itibar etmediler. Dünyanın arkasına düşüp hırsla dünyalık toplamaya çalışmadılar. Ahiret amelleriyle meşgul oldular. Onlar, bu dünyanın ahiret yolunun üzerinde bir yol uğrağı olduğunu anladılar. Buna aldanmak olur mu? Yol tedarikinde bulunup kafileden ayrılmadılar. Bu dünyaya gönül verip aldanmadılar. Aziz kardeşim! Temiz ve pak erler ile aziz canları gör. Onlar bu dünyaya aldanmadılar. Allah-u Teâlâ kendilerine ne verdi ise nefislerinden kestiler. Kendi nefislerine vermeyip fakirlere dağıttılar. Açları doyurup, çıplakları giydirdiler. Muhtaçları arayıp buldular. Kapılarına gelenleri mahrum etmediler. Darda kalanların gönüllerini ferahlattılar, işlerini gördüler. Şu hadis-i şerifi kendilerine düstur edindiler: “Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allah-u Teâlâ da onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslüman’ın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyamet gününün en sıkıntılı zamanlarında Allah-u Teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır.” Akıllılar, bu dünyada şu üç şey ile meşgul olurlar. Böylece onlar herkesin üzüldüğü gün, bayram ederler: 1) Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk edesin. 2) Her şeyden kurtulasın. 3) Rabb’inle buluşmadan, Rabb’in senden razı olsun. Bunlara riayet eden kimse, Allah-u Teâlâ ile görüşüp kabrine öyle gider.
Bu asrın bir hassası şudur ki, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yâni kırılacak bir cam parçasını baki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.
şu küçücük dünyada herkes incitilmiş, isimsiz, herkes yanlış yerde... biz en iyisi bu fon eşliğinde biraz kitap okuyalım, iyi geliyor inan çok iyi geliyor... neden? diye düşündüm neden korkuyorum?. tam atlatmışken? gözlerimin içi terliyor sanki. uzun bir süredir yaşamanın dışında kaldım, ev içinde, kalabalıktan uzakta. o yüzdendir. ya da kitabın etkisidir, ne bileyim bastıran kardır, gördüğüm düştür... bir nedeni olmalı... nedense aklıma hep ölüm geliyor. böyle ne kırık , ne de anlaşılamamış gitmek istemiyorum Vera...
İlk eğitim okulları ve üniversiteleri de düşlemeyi öğretir...
Ancak onların ki kıtlık yansıtan bir düştür. Öğrettikleri ise bağımlılık, şüphe, korku ve sınırlardır. Bilgelik sandıkları maskelerin altında, sürekli bir yenilginin ızdırap yüklü ezgisi gizlidir.
❀•• Schopenhauer, kötü kitapların zihin için zehir mesabesinde olduğunu ve aklı harap edeceğini söyler. "İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: Çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı." diye yazar Okumak, Yazmak ve Yaşamak adlı kitabında. ❍ Rastgele okumalardan ziyade niyete ve maksada uygun kitapları bulabilmeliyiz. Amacımız sayı üstünlüğüne ulaşmak değil, gelişmek ve tekamüle ermektir. Bu nedenle nitelikli eserleri, iyi yazarları arayıp bulmalıyız. Kendimize yakın bulduğumuz, sevdiğimiz, beğendiğimiz, benim yazarım diyebileceğimiz üç beş yazarımız olmalı. Onları gerekirse dönüp dönüp okumalıyız. Bir dosta gider gibi varmalıyız yanlarına. Düşünerek, tefekkür ederek mütalaa etmeliyiz kitaplarını. Tekrar tekrar. İnşa böyle gerçekleşir. O zaman açarlar bize kapılarını. Kapı bir kez açıldığında artık bambaşka bir hayat başlar bizim için. Öyle değil mi? "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"✨ •| Diyanet Aylık Dergi / Nisan 2024 Sayı: 400 🌙
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.