Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Biyografi, otobiyografi, kronoloji, bir düşünürü anlamak için başvurmamız gereken ikincil malzeme. Asıl çaba, onu eserlerinden tanımaya çalışmak, satır satır, paragraf paragraf, sayfa sayfa, cilt cilt."
Bir düşünürü anlamak demek, aynı zamanda onun meseleleri ile yaşadığı dönemde onu ilgilendiren veya onun ilgisini çekerek hakkında yazı yazmaya sevk eden saikleri iyi tespit etmeye çalışmaktır.
Reklam
Bir insanın yüzü kadar önemli bir şey yoktur. O kadar ifadeli başka bir şey yoktur. Bir insanın yüzüne ilk defa bakıncaya kadar, onu gerçek anlamda tanımamıza olanak yoktur. Çünkü o bakışta her şeyi anlarız. O bilginin analizini yapacak kadar bilgeliği her zaman gösteremezsek bile. Sen bir ruhun üslubunu hiç düşündün mü, Kiki? -Neyi? Bir ruhun üslubunu. Uygarlığın üslubundan söz eden ünlü bir düşünürü hatırlıyor musun? Buna 'üslup' diyen oydu. Bulabildiği en yakın kelimenin bu olduğunu söylüyordu. Her uygarlığın kendi temek ilkesi olduğunu; o uygarlığın içindeki insanların her çabasının, farkında olmadan ve geri dönülmez biçimde hep o bir tek ilkeye sahip olduğunu söylemişti. Bence insan ruhunun da kendine göre bir üslubu var. Benimsediği temel tema. Bunun o insanın her düşüncesine, her hareketine, her isteğine yansıdığını görürsün. O yaşayan yaratığın tek salt ve amir varlığı. Bir insanı yıllarca incelersen, göremezsin onu. Ama yüzü gösterir. Bir insanı anlamak için ciltler dolusu yazı yazmak zorunda kalırsın. Oysa, yüzünü düşün. Başka hiçbir şeye ihtiyacın yok.
Sayfa 442Kitabı okudu
"Bir insanın yüzü kadar önemli bir şey yoktur. O kadar ifadeli başka bir şey yoktur. Bir insanın yüzüne ilk defa bakıncaya kadar, onu gerçek anlamda tanımamıza olanak yoktur. Çünkü o bakışta her şeyi anlarız. O bilginin analizini yapacak kadar bilgeliği her zaman gösteremezsek bile. Sen bir ruhun üslubunu hiç düşündün mü, Kiki? -Neyi? Bir ruhun üslubunu. Uygarlığın üslubundan söz eden ünlü bir düşünürü hatırlıyor musun? Buna 'üslup' diyen oydu. Bulabildiği en yakın kelimenin bu olduğunu söylüyordu. Her uygarlığın kendi temek ilkesi olduğunu; o uygarlığın içindeki insanların her çabasının, farkında olmadan ve geri dönülmez biçimde hep o bir tek ilkeye sahip olduğunu söylemişti. Bence insan ruhunun da kendine göre bir üslubu var. Benimsediği temel tema. Bunun o insanın her düşüncesine, her hareketine, her isteğine yansıdığını görürsün. O yaşayan yaratığın tek salt ve amir varlığı. Bir insanı yıllarca incelersen, göremezsin onu. Ama yüzü gösterir. Bir insanı anlamak için ciltler dolusu yazı yazmak zorunda kalırsın. Oysa, yüzünü düşün. Başka hiçbir şeye ihtiyacın yok."
Sayfa 291 - Plato filmKitabı okudu
1825 yılında büyük Fransız düşünürü Auguste Comte, Cours de Philosophie adlı eserini yazarken bilimin yıldızların ne tür bir malzemeden yapılmış olduğunu belirlemesinin olanaksız olduğunu ifade etmişti. Bu, o zamanlar kazanma şansı yüksek bir iddia gibi görünmekteydi, çünkü yıldızların özelliklerine ilişkin hiçbir şey bilinmiyordu. O kadar uzaktaydılar ki, oralara gitmek olanaksızdı. Ancak, onun bu iddiayı seslendirmesinden birkaç yıl sonra, fizikçiler (spektroskopi vasıtasıyla) Güneş'in hidrojenden yapılmış olduğunu beyan ettiler. Aslına bakılacak olursa, şimdi bilmekteyiz ki yıldızlardan milyarlarca yıl önce yayılan spektral ışınları çözümlemek suretiyle onların kimyasal özelliklerini anlamak mümkündür.
Sayfa 318 - Odtü Yayıncılık
BİR DÜŞÜNÜR (!) ÜN FİKİR (!) LERİ ve ARSIZLIK...
- " (...) Bir 18. yüzyıl düşünürü(!) Volney (1757-1820), gök ölçüsünün hikâyesini, hikâyesine bayılanların tercümesiyle şöyle anlatıyor.-: - "İlk insanların hiçbir düşünceleri yoktu. Önce kollarını, bacaklarını kullanmasını öğrendiler. Gittikçe babalarının tecrübelerinden yararlanarak geliştiler. Yaşama araçlarını sağlama bağladıkça zekâları, ilkel ihtiyaçlar zincirinden kurtularak dolayısıyla anlamlara, netice çıkarmalara yöneldi. İnsan zekâsı, giderek, mücerret ilgileri kavrama gücünü de kazandı. Yeryüzünde kendilerinden başka bir çok varlıklar kaynaşıyordu, bu varlıların çoğu karşı gelinmez nitelikte güçlüydüler. Ateş yakıyor, gök gürlemesi ürkütüyor, su boğuyor, yel sürüklüyordu. Uzun yıllar bu etkilerin sebeblerini düşünmeden katlandılar. Bütün bunların neden böyle olduklarını anlamak isteyen ilk insan şaşkına döndü. Sonra, şöyle düşünmeye başladı: Onlar kendisinden güçlü, kendisinden üstündüler. Tanrı düşüncesinin temeli budur..." - "İnsan böyle şeyleri fikir diye yazabilmek için bilmem ne kadar arsız olmalı!.."
Sayfa 135 - 136 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir düşünürü anlamak için ilk yol biyografi, otobiyografi vs. değil onun eserlerini okumak, tanımaya çalışmaktır.
Bir düşünürü ya da tarihi şahsiyeti anlamak için eleştirdiği düşünürleri ve fikri akımları da dikkate almak gerekir.
Sayfa 113Kitabı okudu
Yunanca "philo" (sevmek) ve "sophia" (hikmet/bilgi) kelimelerinden Arapçaya, oradan dilimize geçen felsefe, en yalın tanımıyla "hikmet sevgisi" demektir. Kelimeyi bu hâliyle kullanan ve kendisine "hikmet muhibbi" anlamında ilk defa filozof diyen Pitagoras, "Hikmet tanrılara aittir, biz ancak onu seven kişiler olabiliriz." diyerek hikmetin kaynağının, zamanın ve mekânın ötesinde olduğunu savunmuştu. Eflatun, aynı ilkeden hareket ederek "Hiçbir tanrı felsefe yapmaz yahut bilge olmayı arzulamaz; çünkü o zaten bilgedir." der. İki Yunan düşünürü de aynı hususu dile getiriyor: Biz ölümlü insanlar, hikmetin kaynağı ve sahibi değil ancak talibi olabiliriz. Talip olmak, arzulamak ve istemek demektir. Hikmet, onu ancak aklen ve ruhen sevdiğimiz, arzuladığımız zaman kendini bize açar. Sevgisiz hikmet eksik, hikmetsiz sevgi yarımdır. Sevmek, bilgi ve hikmeti; anlamak, sevmeyi ve adanmışlığı davet eder. Felsefî bir çaba olarak düşünmek, kuru bilgileri yüklenmek değil, idrak ve sevgi ile varlığın mânâsını bulmaya çalışmaktır.
Sayfa 15
- Peki, düne olan hasret? - Yabancının yokluk gereçlerine olan hasretini anlamak dışında düşünürü ilgilendirmeyen bir duygu. Bana gelince; benim hasretim bir mücadeledir Yarını testislerinden tutan bir şimdiye karşı.
Reklam
İki Yunan düşünürü de aynı hususu dile getiriyor. Biz ölümlü insanlar, hikmetin kaynağı ve sahibi değil ancak talibi olabiliriz. Talip olmak, arzulamak ve istemek demektir. Hikmet, onu ancak aklen ve ruhen sevdiğimiz, arzuladığımız zaman kendini bize açar. Sevgisiz hikmet eksik, hikmetsiz sevgi yarımdır. Sevmek, bilgi ve hikmeti; anlamak, sevmeyi ve adanmışlığı davet eder. Felsefi bir çaba olarak düşünmek, kuru bilgileri yüklenmek değil, idrak ve sevgi ile varlığın manasını bulmaya çalışmaktır.
14. yüzyıl düşünürü İbn Haldun, "Coğrafya kaderdir," der..
Sayfa 117 - Mundi KitapKitabı okudu
Albert Einstein
“Her dinin özünde, hiçbir zaman tamamıyła anlaşılması mümkün olmayan, bizim yeteneklerimizin ancak onu en basit şekilde kavrayabildiği fakat kendini en yüksek hikmet ve parlak güzellikle gösterdiği bir varlığın mevhumu ve duygusu vardır. Bu manada ben çok dindar bir insanım. Ebedî hayatın gizemini kabul etmekle, var olan dünyanın mucizevi mimari yapısını anlamak ve hissetmekle, doğada kendini gösteren aklın en ufak bir parçasını huşu içinde anlamaya çalışmakla yetiniyorum?”
Bir düşünürü anlamak...
Biyografi, otobiyografi, kronoloji, bir düşünürü anlayabilmek için başvurmamız gereken ikincil malzeme. Asıl çaba, onu eserlerinden tanımaya çalışmak, satır satır paragraf paragraf, sayfa sayfa, cilt cilt.
Sayfa 10
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.