Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu senenin alıntısı budur benim için <3
_ Uzun süredir yağmur yağmamış, toprak bahar aylarındaki tazeliğini ve yumuşaklığını yitirmişti. Artık ayaklarının altın­ da esnemiyor, adeta onun adımlarına duyarsız kalıyordu. Bu yıl, toprakla buluşmasında yaşadığı heyecanı özlediğini his­setti yaşlı adam. Eğilip, yerden avucuna biraz toprak aldı ve kokladı. Ama o, hemen hemen hiç koku salmıyordu. Tıpkı sevgisiz bırakılan kadın gibi, susuz bırakılan toprak da küs­kün, sert ve kırılgan oluyordu. Tenindeki nemi toprağa ge­çirmek için, avucunu sıkıp bir müddet öylece durdu. Ancak elini tekrar açtığında, ufalanarak iyice dağılmış olan topra­ğın, hafifçe araladığı parmaklarının arasından kayıp gittiğini gördü. Onu kandıramadığını düşünerek gülümsedi yaşlı adam O şu anda küçük tesellilerle mutlu olamayacak kadar talepkardı ve kendisine cömertçe sunulacak bir yağmuru bekliyordu. Yaşlı adam, başın, gökyüzüne kaldırdı; yıldızlar vardı. Toprağın istediği bulutlar ise, uzun süre ortada görün­meyen hovardalar gibi, kim bilir nerelerdeydiler. _
Sayfa 112 - Epsilon Yayıncılık ( PDF)Kitabı okudu
1886'da Viyana'da hekimliğe başlayıp, dört yılı aşkın bir süredir uzak bir kentte beni gözleyen bir kızla evlendim. Yaşam öykümün burasından geriye dönerek, o gençlik yıllarında üne kavuşmamışsam, bunun nişanlım yüzünden olduğunu belirtmek isterim. İçimdeki sapa, ama güçlü bir ilgiye uyarak o zamanlar henüz pek tanınmamış bir alkaloit olan kokaini Merck firmasından getirtmiş, fizyolojik etkilerini araştırmaya koyulmuştum ki, bir gezi fırsatı çıktı; iki yıldır kendisinden uzak bulunduğum nişanlımı bu arada gidip görebilecektim. Kokain üzerindeki incelememi çarçabuk sonuçlandırdım; buna ilişkin bir yazı yazıp, çok geçmeden kokainin daha başka birçok yerlerde uygulama alanı bulacağı gibi bir kehaneti dile getirdim. Ama Viyana'dan ayrılmadan, dostum göz hekimi L. Königstein'a, kokainin anestezik etkisinden tıpta ne derece yararlanılabileceğini araştırmasını bildirmiştim. Tatilden döndüğümde baktım ki, o değil, kendisine kokainden bir ara söz açtığım ve şimdi New York'ta yaşayan Cari Coller adında bir başka dostum hayvan gözü üzerinde bu maddeyle ilgili pek önemli deneylerde bulunmuş ve sonuçlarını Heidelberg'deki oftalmoloji kongresine sunmuş. Dolayısıyla Coller, haklı olarak, sonraları küçük cerrahide büyük bir önem kazanan kokainle lokal anestezinin bulucusu diye biliniyor bugün.
Reklam
Paranın insanların dünyalarını sığlaştırmasının ona olan tutkuyu daha da pekiştirmesi sonucu oluşan kısır döngü neredeyse salgına dönüştü bir süredir. Parayla ilgili bu tartışma bana, yakın geçmişte gördüğüm filmdeki replik­ lerden birini hatırlattı nedense: "Sen hayatı hiç merak etmedin ki..."
Mağduriyet kendini gerçekleştiren kehanet misali çok kısa bir sürede ortaya çıkar. Uzun süredir hoşgörü gösterdiğim mağduriyet beni kendi inşa ettiğim cehennem olan mağdur pozisyonuna mahkum etmiştir.
Nazımın eşi Galina Grigoryevna Kolesnikova (aynı zamanda doktoru), Nazım 'ın 23 yaşındaki genç ve güzel bir kadına (Vera Tulyakova) aşık olduğunu anlar. Nasıl mı? 10 yıllık evlilik hayatında çok uzun bir süredir şiir yazmayı bırakması ve Nazım' ın birden şiirler yazmaya başlaması Galina' nın dikkatinden kaçmaz. Bir röportajında da şöyle anlatır: Şiir yazamaz olmuştu. Oyun yazıyordu, yazı yazıyordu ama benimle beraberken şiiri bırakmıştı. Bülbül şakımıyordu artık. Ama Vera' ya aşık olunca hemen şiir yazmaya başladı. Çünkü sanata güç veren şey, aşktır. Aşkın olduğu yerde şaheserler vardır. Ben bunu çok iyi anlıyordum. Onu çok sevmeme rağmen sevdiği kadınla beraber olması gerektiğini anlıyordum. Her kadın bunu yapamazdı. Öyle bir aşktı, öyle güzel yazıyordu ki, bir kez bile olsun kıskanmadım O' nu. Bülbül tekrar ötmeye başlamıştı. Önemli olan da buydu.
İnsan ansızın bir şeyin farkına varıverir. Belki öteden beri bildiği, ancak şimdiye kadar inanmak istemediği bir şey. Ölümcül bir hastalığın kaçınılmaz belirtilerinin uzun süredir farkında olan, ama bunun yaşamını eskisi gibi sürdürmesini engelleyemeyeceğini kendisine karşı inatla savunan biri gibi. ......... Ama sonunda, şiddetli ağrılarla kıvranılan bir anda gerçekle yüzleşilir. Her şey dehşet verici bir kesinlikle ortadadır artık. O andan başlayarak yaşam biçimi tam anlamıyla yön değiştirir. Yaşamda kutsanan, üstün tutulan değerler ansızın anlamını yitirir, hatta tiksindirici olur.Kişi çevresinde umutla sarılabileceği bir şey aranır. Ne var ki, tamamen silahsız ve tek başınadır. Bu dünyada şimdi onu kemiren hastalıktan başka bir şey yoktur. Sadece iki kaçış yolunun kendisine açık olduğunu görür: Kendini tedavi ettirmek ya da ölene kadar hastalıkla bir arada yaşamaya alışmak. Ancak hangi yola yönelirse yönelsin, düşüş hızı her saniye giderek artar.
Reklam
(WalMart dediği bir nevi ABD'nin A101'i :p )
Yeni bir şey icat ederek tamamen yeni bir sektör yaratan ilk büyük şirketlerin (örneğin, Windows yazılımıyla Microsoft) ya da belli bir markayı var etmeye odaklanan diğer şirketlerin (örneğin Coca-Cola) aksine WalMart daha önce kimsenin akıl edemediği bir şey yaptı. Ekonomik baskı altında olan Amerikan işçi sınıfını ve alt-orta sınıfı cezbetme amacıyla yeni bir Ucuzluk İdeolojisini bir marka haline gelecek şekilde paketledi. Sendikaları kesinkes yasaklamasıyla bağlantılı olarak fiyatları düşük tutmaya ve uzun süredir zor hayatlar yaşayan işçi sınıfından müşterilerinin alışveriş sepetlerindeki ürünlerin sömürüsüne ortak olmuş olmaktan aldıkları tatmin duygusunun artmasına öncülük etti.
Senin ben olduğunu biliyorum — bir süredir geçmiş olan bir ben, ölü olduğuna inandığım bir ben, şimdi onu burada bir kez daha, bıraktığım gibi hiçbir görünür değişiklik olmaksızın yeniden görüyorum. Geçmiş olan benin, şimdiki benden ne istediğini bilmiyorum, ama ne dilersen dile, belki de esirgemeyeceğim senden.
Havuzda İki YansıKitabı okudu
“Baksana, uzun süredir aradığımız şey, yerde, ayağımızın dibindeymiş hemen; elinde tuttuğu şeyin nerede olduğunu bulmaya çalışan ahmak adamlar gibi davranıp gülünç duruma düştük. Önce şöyle yakın çevremize bir bakacağımıza, tutmuş uzaklara bakmışız. Bu yüzden de hemen burnumuzun dibinde olan şeyi gözümüzden kaçırmışız.”
QWERTY klavye 1873 te bir karşı-mühendislik tasarımıydı: Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmıştı. Göründüğü kadarıyla verimliliğe aykırı olan bütün bu özelliklerin gerisinde yatan neden, 1873'te daktilo kullanıcılarının yan yana iki tuşa art arda hızla bastığında harflerin birbirine karışmasıydı, bu yüzden üreticiler daktilo yazanları yavaşlatmak zorundaydı. Daktilolardaki gelişmeler bu karışma sorununu ortadan kaldırınca 1932'de daha verimli olacak şekilde düzenlenmiş klavyelerle yapılan denemeler yazı yazma hızımızın iki katına çıkacağını ve harcanacak çabanın % 95 azalacağını gösterdi. Ama artık QWERTY klavyeler siperlere yerleşmişti. QWERTY klavyeyle yazan yüz binlerce daktilocunun, daktilo öğretmeninin, daktilo ve bilgisayar satıcısının, üreticisinin kazanılmış hakları, 60 yılı aşkın bir süredir klavyeleri etkili hale getirme yönündeki bütün girişimlerle çatışıyor.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.