SÜRVEYAN HEKİM
“Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında.
Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur.
Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız.
Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
Spoiler içerir.
“Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir… Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini
Kaçırılan bir çocuğa dair
...
Genç kadınların ısrarı üzerine hâkim bey kibarca öksürüp
sandalyesinde biraz doğruluyor. Herkes ağzına bakarken,
“Sizleri meşgul etmekten çekiniyorum gerçekten” diyerek
yan çizme eğilimini belli edince karısının,
“Hadi ama uzatma, herkes dinlemek istiyor” demesi üzerine tane tane,
güzel bir Türkçeyle
Dikkat spoiler içerir!
Beni duygularının içinde dans ettiren ya da o duygularla birlikte hüzünlendiren şairleri okumak hayatımdan kaçmanın yollarından sadece biri. Bu şairlerden biri de Pablo Neruda. Aslında bu kitabın ilk filmini izlemiştim. Kitapçıda dolaşırken kitabının da olduğunu görünce hiç düşünmeden aldım. Kitap, filmden daha çok etkiledi
“Savaş ve Barış”, bugüne kadar okuduğum en uzun roman olmuştur ve bildiğim kadarıyla hali hazırda dünyanın en uzun romanları arasında yer alır. Toplamda dört kitap ve son sözden oluşan romanın her kitabı da çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Tolstoy, bu eserde tarihe dair kişisel görüşlerini kaleme alırken felsefi düşüncelerine de yer vermiştir. Başka
"Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün"
Yalnızca bir dakika durup düşünün. Yukarıdaki tümceyi kim söylemiş olabilir? Apo mu? Aklınıza hemen Apo geldiyse, aslında bir bakıma başarılı oldular demektir. Görünen düşmana karşı Türk’ün savaşması zor olmaz.
Ama saf Türk halkının görünmeyen sinsi düşmana karşı
Yıl 1994...
Nisan...
Ablam 2 yaşında. Babam Erciş'te usta birliğinde. Ablamın da dillendiği zamanlar artık. Aile büyüklerimiz, konuşturmaktan büyük zevk alıyorlar. Telefon yok. Babamın sesini duyamıyor yani ablam, fotoğraflarını gösteriyorlar, sürekli ondan bahsediyor annem, unutturmuyor. "Taaa Van'da baban!" diye öğretiyor ablama.
Bir yerde okumuştum, bebeklik çağından itibaren kör-sağır ve dilsiz olan Helen Kellere, asıl körlerin kim olduğu sorulması üzerine cevabı şöyle olmuş; ‘‘Görme yetisiyle doğup etrafındakileri görememek’’ demiş. Bu soru ve cevabı kitabın içeriğine uygun bularak incelemeye giriş yapmak istiyorum..
Bu güzel kitaba dair en az onun kadar güzel bir
Biz Türkler! Belki bu başlık da olabilirdi. Yahut Cumhuriyet Söylemleri. Ya da Siz Nasıl İsterseniz. Güzel bir soru cevap çalışması altında aslında olanlar, olacaklar ve olması gerekenler. Geçmiş, Günümüz ve Gelecek üçgeninde fırtınaya tutulmuş yelkenli gibi gidip geliyoruz. Dışarısı kapalı ama içimiz, ufkumuz açık. Öylece gidiyoruz. Gidelim.
---
ATATÜRK'ÜN İNÖNÜ'YE YAZDIĞI MEKTUP
Sevgili Paşam!...
Cumhuriyet'in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda
İslam Medeniyeti Tarihi,
Editör: Prof. Dr. Mehmet Azimli[1],
Prof. Dr. Mehmet Azimli’nin editörlüğünde bir ders kitabı olarak ele alınan bu eser, başta ilahiyat fakültesi ve Tarih bölümlerinde İslam Medeniyeti Tarihi dersi için kaynak olacak şekilde hazırlanmıştır. Bu eser, İslam Medeniyeti Tarihini
Yetersiz beslenmenin doğurduğu zafiyet, çoğunlukla genç kuşağı tehdit eder bir hal almıştı. Bugünkü gibi kellifelli, toplu ve göbekli insanlara rastlamak neredeyse mümkün olmuyordu.