Biliyor musun ,ilk mektuplarında "bana böyle şeyler yazma sonra sana deli gibi aşık olurum " demiştim oldum işte sana bu gün çılgın gibi âşığm. Senden ayrı geçen bu günleri cehenmede imiş gibi geçiriyorum
R6. (< A28) Aristoteles, Melissos, Ksenophanes, Gorgias, 977a13-b19
[1] Tanrı hakkında konuşurken, eğer bir şey varsa, onun doğmasının imkânsız olduğunu söylüyor. Çünkü oluşanın ya benzerden doğması gerekiyormuş ya da benzemezden; ama ikisi de mümkün değilmiş. Zira benzerin benzer tarafından <t>üretilmesi, onun benzeri
Eskiden halk arasında 'hortlak', 'vampir' adı verilen, vehim ve hayal ürünü bir cismin varlığına inanılıyordu. Bu hayalin esası ise ölenlerin ruhlarıydı.
Batıl inanışa göre ölenlerin bir kısmının ruhu kötü ruhlara karışarak ve onların şekline girerek bir süre sonra kabirlerinden çıkar, şuna buna ve özellikle kendilerinden farklı yaradılışta olanların geceleri hanelerine gelerek onlara musallat olurlarmış. Ölülerin böyle hortlak şekline girmelerinde tamamen gömüldükleri yerin etkisi olduğuna inanılırdı. Hortlak çıkan en müsait yerler Edirne ve Manastır civarı imiş. Edirne'de ortaya çıkanlara oranın tabirince hortlak, Manastır'da vampir adı verilirdi."
Abdülaziz Bey / Eski Osmanlı Âdetleri,
Merasimleri, Tabirleri ve Davranışları
Yolu üstünde yükselen her yeni bina onun mülkü, her yeni dikilen ağaç onun bahçesinden alınmış bir fidan, her yeni yetişmiş genç onun mektebinden çıkmış bir vatan evlâdı idi. Her açılan caddenin her yapılan meydanın, her dikilen anıtın her kurulan müessesenin zevkini, gururunu, sanki bunların her biri kendi eseri imiş gibi yürekten duyuyordu. Fena, yanlış ve yolsuz yapılan şeylere de aynı samimiyetle kızıyor, müdahale etmek, önüne geçmek istiyordu. Öyle ki, güya, Ankara onun kendi evi, Ankara'nın yapılması ve gelişmesi onun kendi davası idi. Bunu böyle telâkki etmeyenlere veyahut bu umumi ve ihtiraslı dava içinde şahsi menfaatlerinin çukuruna saplanıp kalmış olanlara acıyarak bakıyordu.
Kimliğinin açığa çıkmasına yönelik anlatılan iki olayda Dr. Toledo ve Dr. Burla isimleri geçmesine rağmen bu hususta kesinlik yoktur. Bahaeddin Şakir'in evrakından çıkan bir mektupta ise olay şu şekilde anlatılmaktadır
Dr. Nazım Bey'in Paris'ten beri tanıdığı Burla Efendi isminde bir doktor vardı. Nazım Bey'le Burla Efendi
Yazdırılma işi tamamlanınca Ali Elverdi tutanağın bir kopyasını alır, büküp cebine koyar. İki avukatın önünden geçerken durur:
«Sizler avukat olarak görevlerinizi sonuna kadar yaptınız. Ama bu iş başka iş,» der. «Elinizdeki her imkânı kullandınız. Mukadderat böyle imiş. Allah taksiratlarını affetsin.»
İnfaz savcısı, coşku içinde atılır:
«Görevlerini yaptılar tabii. Ama biz de yaptık.» Ali Elverdi yürür gider.
Sayfa 287 - Can Yayınları 2. Baskı 1986Kitabı okudu
Biliyor musun ,ilk mektuplarımda "bana böyle şeyler yazma,sonra sana deli gibi aşık olurum" demiştim oldum işte...sana bu gün çılgın gibi aşığım . Senden ayrı geçen bu günleri cehennemde imiş gibi geçiriyorum
"... zevcesi cadı olmuş imiş de geceleri zevcini rahatsız etmek için eve gelirmiş! Bu nasıl hezeyan? Eğer âlem-i imkânda böyle bir şey olsa Avrupalılar bu cadıları yakalamak için kim bilir ne kadar mahirane tuzaklar, kapanlar icat ederlerdi? Telsiz telgrafla günlerce mesafattan birbiriyle konuşan bu herifler hiç mezarlıktan cadı mı kaçırırlar?"
Bir duygu mu var böyle derin, böyle geniş
Sevmek bir ölüş, belki de tekrar diriliş
Bitmez kederim, bil ki tükenmez derdim
Aç kalbini öğren, seni sevmek ne imiş
"Uzun bir zaman sonra, ama yine de zamanımızdan çok yıllar önce. Ulu Nehrin kıyısında Yabandiyar'ın sınırında eli uz, ayağı sessiz küçük bir ahali yaşarmış. Sanırım, Ülkenler'in babalarının babalarıyla akraba bir hobbit türündenmişler bunlar, çünkü Nehir'i çok seviyorlar ve içinde yüzüp kamıştan küçük kayıklar yapıyorlarmış.