Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ah aşk, ah müzmin bekar. Benden başka kimse Yürümez beline kadar bu ıslaklığı. Yeri doldurulamaz Altınlar kanar ve derinleşir, Termopile'nin ağızları.
Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum. Dünyanın en zengin adamıydım.
Sayfa 72 - Yapı Kredi Yayınları, 80. Baskı
Reklam
Kızların ve kadınların bedenleri sıkıca örtülü olduğundan, erkekler ve delikanlılar onların etlerini görmek için büyük bir istek duyarlar. Bu doğaldır tabii. Ama onlar gece gündüz bunun düşünü kurup, kadınların, kızların vücutlarından söz ederler. Hem de bu son derece doğal olan şey büyük bir günahmış da, yalnızca karanlıkta yapılabilirmiş gibi. Ama eti bir kez çıplak gördüler mi, düşüncelerini başka tarafa yöneltirler, gözleri onu görmez olur.
Sayfa 25 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Lev Tolstoy'un, kendi dönemini ve ailesini yansıtmasını ya da Savaş ve Barış'taki gibi derli toplu ve apaçık anlatımla canlandırılmış olan bir Çocukluk ve Delikanlılık'ı şimdi nerede bulursunuz? Bu yapıtlar uzak geçmişin tarihsel tablolarından başka bir şey değildir.
Sayfa 859 - Yapı Kredi Yayınları
Atsız başlangıçta dergiyle fiilen de meşgul oluyor ve yoruluyordu. 01 Ekim 1950'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta “Bu Orkun dergisi böyle giderse benim imanımı gevretecek. Bir tashîh memuru tuttuk ama daha iş kıvamına girmedi." demektedir (Hacaloğlu 2013: 43). Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 11 Ocak 1951 tarihli bir mektubunda ise
“Biliyor musun.. akıl hastası olmanın en kötü yanı, hayatta kalmak için ağır bir bedel ödenmesi.” “Hiç değilse kaçık olmak belli bir yerde olmak demek.” “Kesinlikle öyle, ama gene de bir topluluk içinde, bir başka insanlarla birlikte oluyor bu.” “Hayır! Hayır!” “Korkunç bir bedel ödeyerek, ait oluyorsun.” “Burada kimseye ait değilim ben!”
Reklam
Selim Pusat Kim? Dergide Selim Pusat adlı bir yazarın da yazıları vardı. Makalelerin tecrübeli bir kalemden çıktığı belliydi ve derginin ilk sayfalarında yer alıyordu. Ruh Adam romanının kahramanı olan Selim Pusat adını, Atsız'ın takma ad olarak kullandığını bugün artık biliyoruz. Ancak o tarihte Selim Pusat adının Atsız'a ait olduğu
Haftalık Türkçü Dergi: Orkun: 06 Ekim 1950'de Atsız ve arkadaşları Orhun dergisini yeniden çıkardılar. Yalnız derginin adında küçük bir değişiklik vardı. Orhun değil Orkun idi. “Orkun'un tarihçesi” başlıklı ilk yazıda derginin, 1933-34'te dokuz sayı, 1944'te yedi sayı çıkan Orhun'un devamı olduğu belirtiliyor; “Şimdi
Barış
Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda Yüreği korkuyla ürpermediğinde sokaktaki fren sesi Ve çalınan kapı arkadaşlar demek olduğunda sadece. Barış açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye; Gökyüzünün, tek bir yürek olan çanlarıyla bayram günlerini çalan gözlerimizde. Barış budur işte. Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya kuracağız demesidir; Ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte. Barış, sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların Sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın. Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Sayfa 114Kitabı okudu
Locke'dan bu yana gelmiş geçmiş bütün bilgi kuramcıların tamamen zıddına, ben bu tezi ortaya atıyorum: Bütün bilgimiz, içeriği uyarınca a priori, yani genetik olarak a prioridir. çünkü bütün bilgimiz hipotetiktir, varsayımsaldır: Bu bizim hipotezimizdir. A posteriari olansa sadece hipotezlerin bertaraf edilmesidir: hipotezlerin gerçeklikle çarpışmasıdır. Bilgimizdeki deneyim öğesi sadece ve sadece burada yatmaktadır. Bu da, deneyimden öğrenebilmek için yeterlidir: Deneyci olmak için yeterlidir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse: Sadece deneme ve yanılma aracılığıyla öğreniyoruz. Denemelerimiz ise daima bizim hipotezlerimizdir. Dış dünyadan değil, bizden kaynaklanırlar. Dış dünyadan sadece bazı denemelerimizin bir yanılgı olduğunu öğreniriz.
Reklam
Gayri ihtiyari "Asr-ı saadette toplum tamamen düzeldi ve asırlarca kusursuz bir örnek olmaya devam etti" gibi düşünürüz ama maalesef öyle bir şey yok. Veda hutbesindeki titiz uyarılardan 30-40 yıl sonra.......... yaşanan kargaşayı................ biliyorsunuz. Nasıl olur da iki sahabi karşı karşıya gelebilir? 10 sahabi kendi içinde anlaşamaz? Yüz sahabi kavga eder? diye. Çünkü onlar bizim zihnimizde hata yapmayacak birer varlık pozisyonundalar. Halbuki temel dini inanç ve yaşayış farklı bir şey; insanların bazı ticari konularda hata edebilmesi, bazı siyasi konularda yanlışa düşebilmesi, bazı ailevi konularda sorun yaşamaları başka bir şeydir. Zaten ashab-ı kiramın esas örnekliği de bu şekilde tanındıktan sonra bizim için geçerli olmaya başlar.
Sayfa 116Kitabı okudu
İnsanın olduğundan başka türlü olmayı istemesinden daha yanlış bir şey olamaz. Zira bu, iradenin kendi kendisiyle dolaysız bir çelişkisi değildir. Başkalarının niteliklerini ve özelliklerini taklit etmek, başkalarının kıyafetlerini giymekten çok daha onur kırıcıdır.
Sayfa 17 - CANKitabı okudu
Gönül “ak” a da konardı, başka renge de.
Sayfa 37 - İletişim Yayınları
Gök kubemizi 1923 te çaldılar… Harf İnkilabı isimiyle
Kendi Gökkubemiz Yahya Kemal Merhum'dan mülhem bir ifade. Biz Gökkubemizi nerede yitirdik, ne zaman yitirdik, nasıl yitirdik... …bunu buna başlayalım mı…? Bu soruyu sormak bile aslında, bu yolculuğun ilk adımlarından biri olmalı. Çünkü birçok insan Gökkubemizi kaybettiğimizin bile farkın da değil. Önce meseleyi doğru ortaya koymak lazım.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.