Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Roboski hâlâ kanıyor Yenigün gazetesi, 28 Aralık 2013 İki yıl önce, 28 Aralık 2011'de Şırnak’a bağlı Uludere (Roboski) kırsalında Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16’ların bombalaması sonucunda 34 yurttaşımızı yitirmiştik. Olayın ikinci yıl dönümü çeşitli etkinliklerle anılırken, gerçeğin hâlâ ortaya çıkmamış olmasına duyulan tepkiler
Sayfa 150 - Özel bir söyleşiKitabı okudu
Barbarlık Çağı
İşte, büyük Napoleon ve bugünkü Napoleon! İşte, sonsuz Kuzey Amerika Birliği! İşte size, bir karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği!.. Uygarlık bizi nasıl yumuşatmış, görelim. İnsanların duygu çeşitliliğini artırmaktan başka işe yaramaz uygarlık. Duyguları çeşitlendikçe insan, kan dökmekten zevk almaya başlar hale geliyor.
Uygarlık ve Bilim Çağında İnsanKitabı okudu
Reklam
Sen, sen olarak yok olmak zorundasın, o zaman gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değilsin, rüyalarında bile. Sen gerçek dışısın ve gerçek dışılıkta yaşıyorsun. Rüyalarda yaşıyorsun, uykuya dalmış vaziyettesin. Uyanışın nasıl bir şey olacağını kavrayamazsın. Yalnızca bir tek şey söylenebilir: Bildiğin hiçbir şeyi
''Momo, Hora Usta'ya gözünü ayırmadan bakarak sordu: ''Bu ne biçim bir hastalık?'' ''Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez ve kurur ve gider. Üstelik bu isteksizlik geçici değildir, hatta giderek de artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. İnsan kendinden hoşlanmaz, sanki içi bomboştur ve dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz ve hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyayla yabancılaşmış ve hiç kimse onu artık ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar ne de hayranlık. Ne sevinmesini bilir ne de üzülmesini. Gülmeyi de ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilmiştir. Artık hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Geriye dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle ve nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna ölümcül can sıkıntısı denir.''
Sayfa 272Kitabı okudu
Can sıkıntısı hastalığı
"Bu ne biçim bir hastalık?" "Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
Niçin ben hiçbir şey değilim?" Diye sorar ve buna kandırıcı bir cevap bulup veremezdi. Kendisinin dünyaya bir iş için geldiğini müphem bir şekilde hissediyor, fakat bu işin ne olduğunu bilmiyor ve etrafında kendisine "Bu benim işim!" dedirtecek bir şey göremiyordu. Yusuf bunları tahlil edecek seviyede olmamakla beraber,
Sayfa 147 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
"Fakat Allah kahretsin,insan anlatmak istiyor albayim;böyle budalaca bir özleme kapiliyor.Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor.Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman.Gecekondum da oturur,anlaşılmayı beklerim.Fakat albayim,adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar?Sorarım size:"Nasıl?Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?Ben ölmek istiyorum sayın albayım,ölmek.Bir yandan da göz ucuyla ölümümun nasıl karsilanacagini seyretmek istiyorum.Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan;bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.Küçük oyunlar istemiyorum albayım.'Canım,Bugün üzgün görünüyorsun,'demek istemiyorum.'Istemiyorsan buluşmayalım,'dedi geçen gün.Buyrun bakalım.Ben de çekilmez huysuzluklar etmiştim;Bu sonuca katlanmaliydim.Ben ne yaptım?Neyse geçelim albayım.Fakat beni anlıyor:bütün geçmişimi anlattım ona,Hep haklı çıktım.İşte böyle anlarda çileden çıkıyorum albayım:Kendimi unutup zafer sarhosluguna kapılıyorum.Oysa bütün bu ilişki bir can sıkıntısı yüzünden başlamıştı."
Sayfa 259 - Iletisim yayinevi
Dejavu yaşıyorum sanki, ne kadar da Tatar Çölü bir kitap bu böyle...
''Gençsin, seni anlıyorum. Ben de vaktiyle senin gibiydim, görev aşkıyla doluydum. Doğrusunu istersen, çok bencil bir görev aşkıyla doluydum. Başımdan çok özel şeyler geçeceğini düşünüyor, yazgımın öyle olduğuna inanıyordum. Sen de benim gibi yaşlanacaksın, anlayacaksın Aldo. İnsanın başından özel şeyler geçmiyor. Hiçbir şey olmuyor... Belki aslında bir şeylerin olması da iyi değildir. Amirallikte canın sıkılır. O ufuktan bir şeyin doğduğunu görmek istersin. Senden önce başka insanlar tanıdım, hepsi de senin gibi gençti; hayalet gemilerin geçtiğini görmek için gecenin bir yarısında uyanırlardı. Sonunda da görürlerdi. Bu, burada bizim bildiğimiz bir şey: Güney serabı. Gelir, geçer. Sirte'de imgelem aşırı çalışır, baştan söyleyeyim; ama o işin de sonu gelir, insan sonunda imgelemini yıpratır. Bozkırlarımızda koşturan kanatları körelmiş kuşları gördün. Onlar bence güzel bir örnek. Üzerine konacak ağaç olmayan bir yerde kuşların uçmasına gerek kalmaz. Kendilerini çevreye uyarlamışlar. İnsan, amirallikte de kendini uyarlıyor ve işler böyle yürüyor, böylelikle yolunda gidiyor. Böylece burada güvenlik içinde yaşıyorsun. Aşırı can sıkıntısı çekiyorsan ve kendini o sıkıntıya, burada başarılı bir yol gösterici olan o tekdüzeliğe teslim etmek istemiyorsan... ...Sana buradan gitmeni öğütlüyorum.''
Sayfa 44 - YKYKitabı okudu
Momo, Hora Usta'ya gözünü ayırmadan bakarak sordu: "Bu ne biçim bir hastalık?" "Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
Kaynak Yayınları(Epub)Kitabı okudu
Reklam
Can sıkıntı hastalığı
"Bu ne biçim bir hastalık?" "Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
Kabalcı YayınlarıKitabı okudu
"Önceleri pek farkına varılmaz. Günün birinde insanın canı artık hiçbir şey yapmak istemez. Hiçbir şeyle ilgilenmez, kurur gider. Ve bu isteksizlik geçici değildir. Hatta giderek artar. Günden güne, haftadan haftaya daha kötü olur. Kendinden hoşlanmaz, içi bomboştur, dünyayla bağdaşamaz. Sonraları bu hisler de kalmaz, hiçbir şey hissetmez olur. Bütün dünyaya yabancılaşmıştır, kimse onu ilgilendirmez olmuştur. Ne kızgınlık duyar, ne hayranlık. Ne sevinmesini bilir, ne üzülmesini. Gülmeyi de, ağlamayı da unutmuştur. Böyle bir insanın içi kaskatı kesilir. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemez. Bu durumda, artık hastanın iyileşmesine olanak yoktur. Dönüş kalmamıştır. Bomboş, kül rengi bir yüzle, nefretle çevresine bakar, tıpkı duman adamlar gibi. Onlardan biri olup çıkmıştır. Hastalığın adına gelince, buna öldüren can sıkıntısı denir."
691 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.