Her yeni günle şehriniz gündelik hayatına başlardı yeniden. Şehrinizin bütün günleri birbirine benzerdi. Günler çabuk erişir, sıradan olaylar, sıradan çekişmelerle geçer giderdi. Adlarından başka ayrı olan bir şeyleri yoktu. Pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi... Arkasından yine pazar, pazartesi, salı diye sürüp giderdi. Farklı ve özel olanlarsa çoğu zaman uğursuz olanlarıydı. O uğursuz günlerden başka yılda birkaç tane de şenlik günleriniz ya da dinî bayramlarınız olurdu. Birkaç tanesini de egemenleriniz farz kılmıştı. Yılda birkaç kez dışarı çıkıp şehrin cadde ve sokaklarını doldurur, meydanları bayraklarla süsler ve sizin de katılmanızı buyururlardı. Çocukları okullarından çıkararak şehrin meydanında toplarlardı. Amirler, subaylar, askerler ve polisleri için yüksek bir makam oluştururlar, bando ve orkestralarıyla davul, nakkare ve borazanlarıyla bayramlarını kutlarlardı.
Kendi millî bayramlarınızı kutlayamıyordunuz. Egemenleriniz bayramlarınızı "Cumhuriyetin birlik ve beraberliğinin esenliği" için yasaklamışlardı.