“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
Bir Rembrandt, bir Beethoven, bir Dante, bir Napoleon hakkında en ufak fikri olmayan birinin, kendini büyük bir insan sanması aslında o kadar kolaydır ki.
Öncelikle bu eseri okumak isteyen okurdaşlarım bu eserin bir üçlemenin son parçası olduğunu bilmelisiniz. Yoksa benim gibi son eserden okumaya başlamak zorunda kalabilirsiniz. Bu üçlüme Sardalye Sokağı,Yukarı Mahalle ve Tatlı Perşembe eserlerinden oluşuyor. Aslında iki eseri almışım bilmeden lakin biri eksik kalmış. Neyse ki " ulan tüh
Ana Maksim Gorki’nin sürgündeyken yazdığı bir roman. İşçiler üzerindeki baskıları, sosyal adaletsizliğin boyutunu ele alan bu roman yazıldığı dönemde büyük yankılara sebep olmuş. İki sene içerisinde çok fazla dile çevrilmiş.
Romanda yollarca ezilen, kocası tarafından dövülen, aşağılanan, cahil olarak nitelendirebileceğimiz ve hayatın yaşadıkları
Kendini dev aynasında gören insanlar ise yaptıkları her işte bir hikmet bulur ve kendilerini her zaman en üst ve yanılmaz insanların arasına yerleştirilen.Mütevazi insanın pısırık,kendini beğenmişin özgüvenli insan olarak pazarlandığı bir dünyada bütün bildik değerler ters yüz olmuştur.
şundan daha korkunç olan şey ise şu manipülasyona uğramadığımızı düşünmemizdir. resmen cahil özgüveni
Üçüncü Şekil Şahıs
@Samimbe
·
29 Temmuz 2022 18:16
“Sinema çağdaş toplumsal ilişki(sizlik)leri ve bununla beraber bireylerin en mahrem veya en aleni arzularını ve korkularını şekillendirme açısından belirgin bir güce sahiptir. Bir bakıma sinema, bir tür toplumsal bilinçdışı işlevi görür: Toplumsal incelemenin nesnesini yorumlar, türetir, yerinden eder ve eğip büker.”