Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Herkes kendisine ait bir ülkenin hayalini kurar. Kış ortası annelerinin eteklerine tutuna tutuna yürüyerek sınırı geçen o çıplak ayaklı çocuklar... Kendine ait bir ülkede büyümek umuduyla doğarlar. Onların evini yıkan, ülkesini dağıtan, geleceğini karartanlar... Kendilerine ait bir ülke kurmak için savaşırlar. Apartmanın bodrum katında topluca ölen o gençler... Kendilerine ait bir ülkede yaşamak için vuruşur; vurulurlar. Bodrum katını ateşe veren o askerler... Kendilerine ait bir ülkeyi korumak için canlarını tehlikeye atarlar. Yaptıkları haber yüzünden tutuklu o gazeteciler... Kendilerine ait bir ülkede özgürce yazabilmek için hapsi göze alırlar. Onları hapse atan o hâkimler... Kendilerine ait bir ülke yaratabilmek için hukuku kullanırlar. Ve nihayetinde... Rütbesini bin bir zalimlikle yükselten o adam... Kendisine ait bir ülkenin başına geçmek için gözünü vahşice karartır. Herkesin ama herkesin kendine ait bir ülke hayali vardır... Ve herkesin ama herkesin kendine ait bir ülke hayali, bir başkasının kendine ait kâbusu olur. MİNE SÖĞÜT..
Vatan
— Sen hiç savaşa gittin mi, Zorba? O, büzülerek karşılık verdi: — Ne bileyim ben? Hatırlamıyorum. Hangi savaşa? — Vatan için yapılan savaş, demek istiyorum işte! — Sana bırak o lâfları demedim mi ben? Geçmiş saçmalar, unutulmuş saçmalardır! — Bunlara saçma mı diyorsun, Zorba? Utanmıyor musun? Vatan için böyle mi konuşursun sen? Zorba
Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Futbol Napoleon’un Fransa’nın idaresine geçişinden sonra Avrupa ülkeleri arasında savaşlara rastlanmamıştır. Napoleon, birçok Avrupa ülkesiyle savaşıyor ve en çok da İngiltere’yi yenilgiye uğratmak istiyordu. Diğer taraftan İngiltere de, Napoleon’u tahtından indirmek için her çareye başvuruyordu. Napoleon, Rusya’yı da savaşmakla tehdit
Beyaz Mantolu Adam
Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu. Caminin önündeydi. Büyük bir camiydi bu. Minareleri, kubbeleri, kemerleri ve parmaklıklı pencereleri filân hepsi tamamdı. Özellikle avlusu: dilenenler için en önemli yer. Bir kenarda duruyordu. Hiçbir hüner göstermediği için ya da acındırıcı bir garipliği olmadığı için
Sayfa 13 - Sinan Yayınları 1973 - İletişim Yayınları Bütün Eserleri 4 İstanbul 1987 2.BaskıKitabı okuyacak
Çıplak ayaklı çocuklar yıkık bir duvarın üstüne çıkmışlar, bir yandan ısianırken bir yandan türkü çağırıyorlar: Yağmur yağıyor Seller akıyor Arap kızı damdan bakıyor
Sayfa 175 - ADAM YAYlNLARIKitabı okudu
Çizgi film karakteri Heidi’nin ayağı niye çıplak?
Alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğimiz yaşlı çiftçiyle arkadaşı Peter’in ayakkabıları varken Heidi, keskin taşların üzerinde ve soğuk havalarda bile hep çıplak ayak koşar keçilerin peşinden. Yaratıcısı Johanna Spyri, 53 yaşında yazdığı Heidi aracılığıyla, çıplak ayaklı çocuklar gerçeğinin üzerindeki toplumsal sır örtüsünün bir ucunu kaldırmıştır. Küçük kahramanı aracılığıyla, doğaya, insanlara, hayata Alpler’in öksüz kızının gözüyle bakarken, bütün Verdingkinder’lerin çocuk dünyalarına ve duygularına dikkat çekmeye çalışmıştı Yazının devamı için linki; siyasihaber3.org/isvicrenin-kara...
Reklam
Alıntı
Biliyor muydunuz... ??? Heidi’nin Gerçek Hikayesi – İsviçre’nin Karanlık Yüzü Verdingkinder ; Çıplak Ayaklı Çocuklar Verdingkinder… Bu kelimeyi, “Sözleşmeli Çocuk” diye çevirsek de Türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. Bu yazıda onlardan “çıplak ayaklı çocuklar” olarak söz edeceğiz. Karlı dağlarla
Beni burada arama anne Kapıda adımı sorma Saçlarına yıldız düşmüş Koparma anne Ağlama Kaç zamandır yüzüm tıraşlı Gözlerim şafak bekledim
gülmeden,düşünerek oynayan çocuklar
"eşiklerinde soluk yüzlü, çıplak ayaklı, ürkek ve sessiz çocukların, ellerinde ekmek kabuğuyla ve çerden çöpden yapılmış oyuncaklarla, ağır ağır, düşünerek ve gülmeden oynadıkları bu evlerin arasında kendi evimi ararım ve âdeta güç bulurum, çünkü bunların hepsi benim evim gibidirler..."
Umutlar tükenirken umutsuzluk içinde Varsın kabarsın içimizdeki sular Bahar değil işte mevsim Bahar içinde bir sonbahar Nerdesiniz ey çocuk umutlar Yapay umutlar aşık umutlar Dallardan kopan yapraklar Koşup duruyor rüzgarlarda Birbaşlarına ve kimsesiz Çıplak ayaklı çocuklar gibi sokaklarda
Reklam
256 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Soraya, Suriye'den kaçan mülteci bir kadının hikayesini konu alıyor. Aslında onları gündelik hayattan hepimiz tanıyoruz. En işlek caddelerin köşe başlarında, metrolarin giriş çıkışlarında kucaklarında çocukları ile oturan kadınlar, trafik ışıklarında beklerken mendil satmaya çalışan çıplak ayaklı çocuklar... Soraya'da ülkesindeki savaştan dolayı herşeyi bırakıp Türkiye'deki kamplara gelmek zorunda kalan 20 yaşında bir kız. Yaşadıkları ve yaşamak zorunda bırakıldıkları hiç de kolay şeyler değil. . Yazar, yıllarca uyuşturucu bağımlılığı, sokakta yaşayanlar, kimsesiz çocuklar, mülteciler, şiddet gören kadınlar gibi alanlarda bir çok yazıya imza attığı için kitabı da çok başarılı bir şekilde kaleme almış. Akıcı bir dille, sarsıcı bu öyküyü tüm gerçekleri ile olduğu gibi kullanarak deneyimini ve ustalığını konuşturmuş. Savaş, kamp, esaret, kumalik başlıkları arasında yeşeren aşk hikayesi de yaşanılan dramda biraz nefes almamızı sağlamış.
Soraya
SorayaMeltem Yılmaz · Destek Yayınları · 2015118 okunma
136 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.