Geç tanıştım Orhan Pamuk’la, erken tanıdım ama gerçek manada tanışmam, kalemini okumam geç oldu ama iyi ki de daha erken okumayıp bu yaşlarda okudum diyorum; 10 sene önceki ben Orhan Pamuk’un hakkını veremezdim çünkü.
Metin T. Abi’nin dediği gibi romanın Mandrake’si Orhan Pamuk. Kaleminde bir sihir, bir büyü var Orhan
Sanırım 8 – 9 yaşlarımdayım, karşı komşumuz vardı şen şakrak 3 çocuklu Emel teyze. Sık sık gelir giderdi bize, Kocası Emin amcayı ise arada sırada görürdüm. Gerçi sadece ben değil karısı dahil herkes arada sırada görüyor. Adam sağda solda, rastlayana aşk olsun …
Bir sabah erkenden çocukları ile birlikte geldi Emel teyze. Hırpalanmış yüzü gözü
Osman Sungur Yeken'in dilinden;
Aslında Allah ayetinde bize bu sorunun cevabını çok net bir şekilde vermiş. Eğer çok gezen çok daha bilseydi Allah ilk ayetinde 'gez' derdi değil mi? Ama öyle demiyor 'oku' diyor.
Ama baktığımızda hepimiz bir yolcuyuz zaten geziyoruz,hepimizin bir serüveni var. Ama herkes yolcu olmasına rağmen herkes bilmiyor . Peki kim biliyor tabi ki de okuyan biliyor. Peki okumak nedir, ilk ayetin geldiği zamana bakarsak peygamber efendimiz okuma bilmiyordu. Eee Allah onun okuma bilmediğini biliyor muydu evet biliyor ama yine de 'oku' diyor değil mi, aslında burada başka bir okumadan bahsediyor.
Belki okuma biliyorum diyenlerin dahi okuyamayacağı şeyleri peygamber efendimiz (s.a.v.) okuyabiliyor çünkü. Onun gözleri en iyi okuyan gözlerden bile daha iyi okuyordu,onun kulakları en iyi okuyan kulaklardan bile daha iyi okuyordu. Halla halla kulak mı? evet okumayı bilen biri gözüylede okur,kulağıylada okur, kalbiylede okur.
Velhasıl okuyan daha iyi bilir 📖🌼🌺
🌼 Tartışmaya son vermek istedim...🌼
Sanırım 8 – 9 yaşlarımdayım, karşı komşumuz vardı şen şakrak 3 çocuklu Emel teyze. Sık sık gelir giderdi bize, Kocası Emin amcayı ise arada sırada görürdüm. Gerçi sadece ben değil karısı dahil herkes arada sırada görüyor. Adam sağda solda, rastlayana aşk olsun …
Bir sabah erkenden çocukları ile birlikte geldi Emel teyze. Hırpalanmış yüzü gözü şiş
YENİ BİR BİREY OLUŞTURURKEN GEREKLİ ŞARTLAR:
1-AŞK
2-1
Putkırıcılık... İşte Almanya'da Schopenhauer'ı 1800'lü yılların ortalarında tanımlayan söz. Annesi bir edebiyatçı olan Schopenhauer'ın hayatı, insanları, yaşayış tarzlarını ilişkileri vs anlamaya, sorgulamaya, kendi içinde çözmeye çalışmasını bir nevi açıklar nitelikte. 9 yaşından beri
YouTube kitap kanalımda Marcel Proust'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
youtube.com/watch?v=n5e0iz7...
Heyecanlıyım 1000kitap, heyecanlıyım. Ne yazacağımı bilmediğimden değil, neleri yazacağımı tamamen biliyor olduğumdan dolayı
"İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en seçkin insanlarıyla sohbet etmek gibidir"
Diyen Descartes'e ve Kazancakis'in ruhuyla oturup bir çay içmek isteyenlere selam olsun.
Bizler yıllar boyunca çok okuyan mı bilir çok gezen mi geyiğiyle oyalanırken, gerçek bilgeliği bulanların hayatı özümseyerek yaşayanlar olduğunu Kazancakis yıllar
Son dönemde sosyal medyada "Türküm ve Filistin davası benim davam değildir" diye çok gönderi görmüşsünüzdür. Bu tiplerin soykütüğüne indiğinizde şunları görürsünüz:
1-) Kemalist -Nutuk hiç okunmamıştır-
2-) Batı Hayranı -Kayıtsız bir kölelik-
3-) Atsız Hayranı -Birkaç şiir ve imaja tav-
Atsızın Kemâlilere nasıl baktığını az çok bilen bilir. Bunların ağababaları ortalıkta gezen Ü. Özdağdır. O da düne kadar ehl-i sünnetin öneminden falan bahsediyodu, sonra baktı ki çamurlaşmış zeminde boşluk bu faşist yerde, e hem devletçi gözükcen, hem Kemâli olcan hem de mülteciler üzerinden yürüycen, hemen o yola çark etti. Bi de böyle ortalıkta kabadayıymış gibi gezip posterleri falan indirmiş gibi yapmıyorlar mı. Halbuki yaptıkları şey muhannes kadınlar gibi polise şikayet etmek başka bi şey değil.
İraptan mahalleri yok, yeni nesil bomboş kafaları tavlıyorlar yalnızca. Doğudan Batıya her vicdanlı insanın ayağa kalktığı bir vasatta bu adamlar amalı ve fakatlı cümleler kuruyor. Kemâli olmak, vicdanını satmağa götürüyor belli bi süre sonra çünki. Yurtta sulh cihanda sulh ne de olsa ya!
Ülkemizin yetiştirdiği nadide zihinlerden, işini en iyi şekilde yapan ve şüphesiz 'parmakla gösterilen' sıfatına en layık insanlardan olan İlber Ortaylı, "çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?" gibi metaforlara takılmadan, gezmeyi de eğitimin parçası olarak gören bir tarihçi.
Kitap yayına çıktığı günden beri büyük bir merakla okumak istiyordum. Seyahatname türünde okuduğum ilk eser değil ancak bu türde beni içine çeken ilk eser diyebilirim. Hocanın üslubu malum, okuyucuyu kendine bağlayabiliyor. Sayfalar arasında gezinirken Hoca ile birlikte dünya turuna çıkmış gibi hissediyorsunuz.
İlber Hoca gibi işini hakkıyla yapan, kendini geliştirmiş ve ülke insanına rol model olabilecek kabiliyetteki insanlar ekranlara çok daha fazla çıkmalı diye düşünüyorum. Beni böyle düşünmeye iten en büyük sebep, eserlerinin hak ettikleri değeri görmediğini düşünmem. Sürekli aynı entrikalar ve klasikleşmiş hikaye örgülerinden beslenen 'roman' türündeki kitaplar malumdur ki yüksek rağbet görmekte. Bilgi içerikli eserler de hak ettikleri kıymeti görmeli. Özellikle İlber Hoca gibi kıymetli isimlerin eserleri. Genç nüfus bu eserleri bol bol okumalı.