"Amor intellectualis quo Murphy ipsum amat"
Ne yazık ki öykümüzün "Murphy'nin Usu" diye adlandıracağımız şeyi tanımlayacak yerine gelmiş bulunuyoruz. Tanrıya șükür bu aleti gerçekte olduğu biçimde ele alacak değiliz, oldukça yersiz ve gereksiz bir tutum olurdu bu. Yalnızca Murphy'nin usunu duyumsayışı ve
Şimdi buraya birkaç tane daha alıntı koyardım ama bunun bir manası olmazdı. Zaten özetlenebilecek nitelikte alıntıları paylaştım. Eğer bu paylaştıklarimdan bir anlam çıkaramadıysanız o sizin sorunuz demektir.
Gerçek şu ki, İslam inancına sahip olan kadınların çoğu bir yerde hep tutuklu kalmıştır. Belki de inançsız olmalarının nedeni de kadın
Kitabın incelemesine başlamadan önce kendimi eleştirmek istiyorum. Bu kadar övülen ses getirmiş bir romanı benim bu kadar sıkılarak okumam, ne kadar bitirmek istemesem de bittiğine şükür ettiğim bir roman oldu. Galiba siyasi kitaplar bana göre değil onun kanaatine vardım, daha çok duygu yüklü romanların beni çektiğini söyleyebilirim. Çokça alıntı paylaşırım deyip de sadece bir alıntı ile kitabı bitirmem beni üzdü. Bu da yine siyasi oluşundan kaynaklı olabilir. Alıntı paylaşırken duygu yoğunluklu ve ince mesaj veren şeyleri dikkate alıyorum o bakıma beni kendine çekmedi. Son bir eleştirim de yazarın bu kadar betimleme yapıp kitabı bu denli uzatması bana hoş gelmedi. Betimlelmeler genelde okurları daha çok romanın içine çeker bu bende tam tersi etki yaptı. İlk böyle 50-60 sayfa okuduğumda karakter analizi yapamayacağım kadar karışık bir romandı. Belki bu ön yargılarım ilerleyen zamanlarda kitabı tekrar elime alıp okuduğumda gidecektir, simdilik düşüncelerim bu kadardı. İsitafde edebilmeniz temennisiyle...
Hoş beşten sonra, hoca bana ne yapacağımı sordu. Ben de kendisine kararsızlığımı anlattım. Bana şunları söyledi: “Tereddütü bırak ve tahsile devam et. İnsan, İhtiyarlılığa kadar ömrünün her çağında iş hayatına atılabilir ve az çok muvaffak olur. Fakat okuyup öğrenmenin muayyen bir çağı vardır. Sen bugün bu çağdasın. Bu çağı geçirirsen ona bir daha dönemezsin ve istidadina heder etmiş olursun. Okuyup öğren de sonra istersen tüccar ol. Bunda bir zararın olmaz.”
İnsan yaşı kaça dayanmış olursa olsun, ne kadar "daha çok gençsin" denirse densin, geçmişe bazen bakıp bir ah der. Çağlar boyu olmuştur bu. Pişmanlık gibi değil de, hasret gibidir daha çok. Pierre Loti de demiştir: “İnsan diline sığmayan düşler ardında koşardık.” Yine koşulur... Ne yapıldıysa ne söylendiyse yine yapılır yine söylenir. Bizi tutan, bize mani olan nedir ki?
(Alıntı)
* evet tabii ki spoiler içerir
_Okurken bazen kendimden geçtiğim hayretler içerisinde gülümsediğim... Maslow'un tabiriyle doruk deneyimler yaşadığım bir kitaptı
Neden mi? Hemen izah etmeye başlıyorum...
Diyor ya hani Bahtiyar Vahapzade: "Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah"
youtu.be/hWEM9KHWlkA?si=...
Bir
Başlamadan önce çevirisi ile alakalı şahsi olarak beni rahatsız eden bir şey var. Kitabın orijinal Fransızca baskısını okumuştum, benzeri şeyleri bu tarz kitaplarda tekrarlamayı sevmememden ve okurken aklımdan uçup gitmesinden de kaynaklı çok alıntı yapmadım ama yaptığım alıntılar için bir de merakımdan arkadaşımdaki türkçe baskısına da baktım
Sevmeyi özledim biliyor musunuz?
Kayıtsız şartsız bir gülüşü. Olur olmaz yerde ağzıma bir öpücüğün konmasını. Bir doğruya sevinmekten çok bir saçmalığa gülümseyebilen hoşgörüyü. ‘Nerde kaldın’ ayazını değil, ‘hoş geldin’ iyiliğini. Hiçbir şeyle yatışmayan yürek telaşını.
“ Dükkanımıza gelenlerin çoğu başka yerlerde başa bela sayılacak ama bir kitapçıda bu konuda özel fırsatlar bulan kişilerdi. Örneğin 'bir yatalak için kitap almak isteyen' (çok yaygın bir taleptir bu) sevimli yaşlı hanım ve 1897'de okuduğu hoş bir kitabı arayan bir başka sevimli hanım. Kitabı bulmanızı ister ama ne yazık ki ne adını ne yazarını ne de konusunu hatırlıyordur fakat kapağının kırmızı olduğunu anımsıyordur. ”
Goethe'nin erken dönem Kur'an çalışmalarında, kesinlikle çoğu kez ardında belirsizlikten öte bir şey saklı olmayan dinî tolerans mevzubahis değildi. Goethe'nin Kur'an incelemeleri, daha çok kendisi tarafından ulaşılabilen bütün dini inançları tanıma yönündeki şiddetli karakteristik arzudan kaynaklanıyordu. Şiir ve Hakikat (1.
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun…
Hoş geldin! Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik…
Hoş geldin!
Biz bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta…
Hoş geldin.
Yerin hazır. Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
Yürüyelim..