''Balkondasın.
Hemen önünde tül perdenin
Denizin ve güneşin şölenini
Tamamlıyor yüzün.
Usul bir rüzgar çoğaltıyor saçlarını
Ürperiyorsun.
Bir hazine avcısı dilim ensende
Göğüslerinden süzülen sular
Deltalar oluşturuyor iç denizlerine.
Teri kurudu çarşafların, diyorum.
Mutluluk öyle gülümser ancak
Köpük köpük dönüyorsun.
Sesin zamanın ötesini gösteriyor:
En büyük hazinesi gövdedir aşkın.
Deniz, güneş ve rüzgardan.
Bir yataktayız.
Yeniden.
Kalırsa bu yaz kalacak ömrümden.
Ayrılık ne kadar uzak.''
Yağmur damlaları (bilhassa da dolular) öyle ölçülü, öyle düzenli ve hikmetli bir şekilde yaratılıyor ve indiriliyor ki fırtınalar ve dehşetli rüzgârlara rağmen o ölçü ve düzen bozulmuyor, bu damlalar birleşerek zararlı maddeler hâline gelmiyor.
Bizim meselemizde tohum imandır. Onun sıhhatinin şart- ları incedir. Yer ise, insanoğlunun kalbidir. O kalbin gizli çir- kinliklerinden, gizli şirkten, nifak ve riyadan sâf bulunma- sıdır. Kalbdeki gizli ahlâkları çözmek, gayet zordur. Afetler ise, şehvetler ve dünya süsleridir. Kalbin bunlara gelecek za- manda iltifat etmesidir. Her ne kadar hâl-i hâzırda kalb bun- lardan selim ise de... Hâlbuki bu, ne deneme ile bilinir ve ne de tahakkuk eden bir şeydir. Zira insanoğlunun önüne mu- halefeti mümkün olmayan sebeplerden birisi, benzeri de- nenmediği halde, çıkar. Çakan şimşekler ve yağan dolular ise, ölüm anındaki dehşetlerdir. Ve o anda inancın sarsıl- masıdır! Bu da benzeri denenmeyen nesnelerdendir. Sonra biçmek ve ziraatın oluşması, ancak, kıyametten dönüp cen- nete varmak ânında tahakkuk eder. Bu ise denenmemiştir
İnsan yüzlerine bakmak istemiyorum. Acı verici, batık hikayeler görmek istemiyorum suratlarında. Çocukken ellerinden kaçırdıkları balonlar gibi yitip giden şeylerin ardından hayal kırıklığıyla kalakalmış ifadeleri canımı sıkıyor. Hep otobüs kaçırmış gibi ümitsizlikle dolular. Bir sonraki otobüsün ne zaman geleceğini düşünmeleri, bir tek bunu beklemeleri sinir bozucu. Hepsi acı çekmeyi ve umut etmeyi seviyor. Eski, kavuşamadıkları aşklarını düşünmenin gereksiz bir kaçış olduğunun farkında değiller.
Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri
Çünkü Gamalar, Deltalar ve Epsilonlar bir dereceye kadar bedensel kütle ile sosyal üstünlük arasında bağlantı kurabilecek şekilde şartlandırılmışlardı. Aslında, boyutla ilgili hafif bir hipnopedik önyargı, evrenseldi.