2023 kitap okuma hedefini paylaşan birini gördüm az evvel. Günlük 8 saatten fazla okuma yapmış görünüyor. Bunu nasıl başardınız. Hiç okula/işe gitmediniz, hiç gezmediniz, hiç film izlemediniz, hiç hobi edinmediniz, hiç sevdiklerinize vakit ayırmadınız, hiç temizlik/yemek/ütü gibi işler yapmadınız, hiç hastalanmadınız, hiç kitap okuyamayacak kadar üzüntülü olmadınız mı?.. diye sorası geliyor insanın. Hayır bir gün 24 saat. 8 saat uyku, 8 saat iş, 1 saat namaz, 2 saat yemek yeme(yemek yapma ve bulaşık yıkama işlerini onun yerine hâlleden biri olduğunu farz edelim. Yoksa daha fazla vakit alır..) Bu durumda bile geriye 5 saat vakit kalıyor. Nasıl her gün 8 saatten fazla okuma yapılabilir. Yalan söylediğini iddia etmiyorum. Gerçekten yapmış da olabilir. Ama bu durumda da hayatında başka şeyleri ihmal etmiş demektir. Her şeyin fazlası zarar. Kitap okumak için de böyle. Her şeyde dengeli olmayı esas edinmeliyiz. Kitap okumanın zararı mı olur demeyin. Namaz kılmakta, oruç tutmakta, Kur'an okumakta dahi ileri gidenleri uyaran bir peygamberimiz var. Unutmayın.
Çok sık banyo yapmak da mikroplara ve hastalığa karşı hayli etkili olduğu düşünülen
bir yöntem. Ancak işin gerçeği biraz farklı.
Derimizin en dış tabakası ölü deri hücrelerinden oluşur. Bu bölüm, altta bulunan
canlı deri hücrelerini bir kalkan gibi korur ve kötü bakterilerin alt tabakaya ulaşmasını engeller. Ancak çok kısa aralıklarla, sıcak su ve sert lifler yoluyla ölü hücreleri yok
etmek, kötü bakterilere alt tabakaya gitmeleri için bir yol açar. Neyse ki derimiz
kendini yenileyebilir ve bir süre sonra dış tabaka tekrar oluşur. Ancak çok sık banyo yaptığınızda deriye kendini yenilemesi için
yeterli zaman vermemiş olursunuz. Bu da genellikle cildin kurumasına ve
tahriş olmasına yol açar.
Karakteristik yağı dengeli olup, akılda olgunluğa erdiği vakit, çocuğun zihin açısından uyanık olmasını gerekir. Kim bir çocukla rızıklandırılırsa; onunla beraber çalışsın. Zira başarı böyle yapmakla gelir. Çocuk sahibi kimsenin, küçüklükten itibaren çocuğunu temizlik ve taharete alıştırması, edep ile yetiştirmesi gereklidir. Çocuk beş yaşına varınca ilim ezberine başlaması gerekir. Küçük yaşta yapılan ezber taşa nakış yapmak gibidir.Ne zaman ki çocuk buluğa erer de, kendisinde ilmi elde etmeye teşvik edecek bir gayret olmazsa, bu çocuk için artık felah/kurtuluş yoktur.
İnsan açısından ilişkinin ne kadar kritik ve yaşamsal bir değere sahip olduğu üzerine gerçekleştirilen önemli bir araştırma var.
Rene Spitz, 1940'larda yetiştirme yurtlarında büyüyen bebekler üzerinde bir gözlem yaptı.
II. Dünya Savaşı sırasında ailesini kaybetmiş ve devlet koruması altına girmiş binlerce bebek yetiştirme yurtlarına alınmış. Bebeklerin bütün bakımları ve temel ihtiyaçları düzenli ve dengeli şekilde karşılanmış. Karınları doyurulmuş, temizlenmişler, sıhhi bir ortamda hastalıklarından yalıtılmış olarak büyütülmeye çalışmışlar. Ancak bir zaman sonra beslenme, temizlik, uyku gibi tüm temel ihtiyaçları karşılandığı halde bebekler arasında ölümler gerçekleşmeye başlamış.
Bu beklenmedik nedensiz ölümlerin, anne sevgisi alamamak tan kaynaklandığı tespit edilmiş sonra. Yani bir bebek için güven duyduğu sevgi nesnesinin (annenin) olmayışı ölümle eşdeğer..
sevilmemesinin Hayati ihtiyaçları giderildiği halde insanın ızdırap verici bir deneyime dönüştüğü inkar edilemez bir gerçektir.
Bir insanı insan yapabilmek için evvela o insanın iç dünyası oluşturulmalı, ona bilgisayara verilen bilgiler gibi hak, adalet, sevgi, saygı, yardım, doğruculuk, temizlik, çalışma inanç gibi toplumda dengeli, insanca yaşamanın şartları verilmeli.
Zaman benim için su akıp gidiyor, hiçbir şeye yetişemiyorum diyorsanız artık beynimizi yönetmenin, zamanı dengeli kullanabilmenin vakti gelmiş demektir. Bu kitap zaman yönetimi için tam bir rehber niteliğinde. Kitabın yalın bir anlatımı var. Sayfa olarak az olmasına rağmen altını çizerek, notlar alarak ve uygulayarak okuduğum için uzun bir zamanda
Hz. Peygamber’in
sünnetinde, onun
nübüvvetinin
ispatı anlamına
da gelebilecek
olan koruyucu
hekimlik; temizlik,
dengeli beslenme,
ibadetler ve
ruh sağlığı gibi
temel unsurları
kapsamaktadır.
Pan-milliyetçilik
Dr. Yüksel Hoş Independent Türkçe için yazdı
Salı 5 Nisan 2022
"Jeopolitik". Bu kelimeyi sıklıkla duymaktasınızdır.
Hatta bunu bir de jeostrateji ile birlikte künyesine yazanlar vardır ki ben en çok onları severim.
Severimden kastım beni çok eğlendirmeleri. Son 10 senedir mizah dergisi almıyorum. Sebebi de bunları
Hayatın hareket hattının her yönüne giren fikirlerin ne kadar ruh meclisimize uydukları, ihtiyaçlarımıza uygun geldikleri için ortaya çıktıkları ve nasıl işte sadece onun için doğru saydıklarını tekrar teslim etmeye mecbur olması, dünyada sabit, dengeli bir gerçek, yüce bir fikir olmayıp zamana, mekâna, şahsa göre, hep boş, hep manasız kalışlarını tekrar görmek onu eziyordu. Suad’ı öyle görmüştü. Çünkü ruhunda öyle bir ihtiyaç, bir temizlik, namus arzusu vardı. Şimdi kendi büyüttüğü, kendi yükselttiği hayalî amacın ne kadar büyüdüğünü, imkânsız olduğunu hatta neredeyse kuruntu gibi bir şey olduğunu görüyordu.
“Aşçı, topluluğun yemeğini altı tat öğesi ile üç kusursuz özelliği birbiriyle uyumlu kılarak hazırlamalıdır. Bir öğünün üç kusursuz özelliği, besinin sağlıklı bir şekilde hazırlanması,derinlemesine temizlik ve dengeli bir lezzettir. Altı tat öğesi ise; acı, ekşi, tatlı, tuzlu, hafif ve kuvvetli baharatlandırılmışlıktır.”
CORONA VİRÜS HAKKINDA...
İnsanlığın geçmişinden bugüne adı bilinen veya yeni keşfedilen bulaşıcı-salgın hastalıklarla ilgili olarak bir Müslüman için bilinmesi ve izlenmesi zorunlu kuralları şöyle özetleyebiliriz:
1- Sorunu imanımız açısından ele aldığımızda şöyle bir düşünce ana çizgimizi oluşturmalıdır:
Veba, kolera, ebola, sars, corona
Mahal Edebiyat, şimdiye kadar yayımlamış olduğu kitaplardan okuduklarımda, amatör ruhuyla profesyonelliğin iç içe geçtiği, nitelikli çalışmaların ortaya konduğu bir platform izlenimini bırakmakta bende. Aynı çatıda
Türk aydınlarının çoğu tek boyutlu oluyordu. Ekonomi bilse edebiyattan anlamıyor, edebiyatçı olsa müzik bilmiyor ya da bazı müzikçiler gibi başka hiçbir şeyden anlamıyordu. Edindiği kültürü dengeli bir biçimde hayatına yayan bir yirminci yüzyıl aydınına çok zor rastlanıyordu.
Önceleri bir aydın hareketi olarak başlayan ve entelektüel bir açlığı gideren sol hareket, yavaş yavaş aydınları ve kentlileri dışlayan bir köylü nefretine dönüşmüştü. Artık düzgün Türkçe konuşmaktan bile utanır olmuştu insanlar. Temizlik, kibarlık, kültür birikimi, yabancı dil bilmek gibi bütün erdemler, saklanacak birer kusurdu.
Köy yerlerinde sıkça rastladigimiz “Döndu, Döne, Songul..vs” isimlerinin eskiden(belki hala vardir)kiz cocuklarina arkasindan dogacak cocuk erkek olsun diye verildigini biliyor muydunuz?Döndu koyuyorlar ki guya erkege donecek bir sonraki cocuk(!).
Afganistan kulturundeki “Bacha Posh” da bizdekinin cok daha ileri versiyonu. Erkek cocugu olamayan