Bir dilenci gibi çıplak, bozkırdaki bir avare kadar kökünden kopmuş, sonsuz hayata mahkûm olmuş biri gibi çaresiz kalacaksın. Her şeyi bağışlamış ve her şeyi kaybetmiş olacaksın. Güneş seni artık ısıtmayacak, su, susuzluğunu gideremeyecek, hava göğsünden firar ediyormuş gibi gelecek. İşte o zaman babaların trajik kayboluşunu hatırlayacaksın: Tanrı tarafından çağrıldığını söyleyen, insan gözünün göremeyeceği kadar yok olan ve eserinin hiçliğine yalnız başına ağlamaya giden Musa'yı; çok yakındaki büyük acıya değil, misyonunun gereksizliğini keşfettiği için korkunç gecede ağlayan İsa'yı...
Verdiklerinin tadını çıkarabilirdim, ancak bunu utançla, bezginlikle, güçsüzlükle ve suçluluk bilinciyle yapabildim yalnızca. Bu yüzden sana her şey için eylemlerimle değil, dilenci gibi teşekkür edebildim yalnızca.
Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için.
Köylü kadını bazlama ekmek, peynir çıkarttı, masaya koydu, bir ipe serdiği tülbent, oyalı eşarpları sergi açmış, dilenci satıcılar gibi turistlere göstermeye çalışıyor. Turistler kaşığın ucundan azıcık balı ağzına götürdüler, sonra ha babam ha kaşıkladılar. Hiçbir yere bir şey satın almaya yanaşmıyor, köylü kadın, tülbentlerini her birinin kucağına bıraktı...
Bir zaman sonra yaşlı turist kadın köylü kadının kendi başındaki iş mutfak eşarbına göz dikti nokta istedi. Köylü kadın gülerek, utanıp kaçtı, eşarbı vermek istemedi. Okan devreye girdi. Kadın çadırın içine girip yere çömelerek eşarbını değiştirdi bir tutam saçı yana düştü eliyle topuzlayıp arkasına sıkıştırdı. Kullandığı eşarbı gülerek turiste uzattı. Turist kadın, evirdi çevirdi, beğenmedi.
Bizim tek dezavantajımız, senin yaptığın gibi güçlüklerimizle övünmememiz ve bunlarla kimseyi aşağılayamamamızdır. Senin büyük ve başarılı işlerinin meyvelerinin gerçekten doğru düzgün tadına varmam, bunları değerlendirmem ve bunlarla çalışmayı sürdürüp seni memnun etmem mümkün olabilirdi belki, yadsımıyorum bunu, ancak bunun olmasına bizim yabancılaşmamız engeldi işte. Verdiklerinin tadını çıkarabildim, ancak bunu utançla, bezginlikle, güçsüzlükle ve suçluluk bilinciyle yapabildim yalnızca. Bu yüzden sana her şey için eylemlerimle değil, dilenci gibi teşekkür edebildim yalnızca.
İnsan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar: Ne kadar acıkırsa yemekten, ne kadar yorulursa dinlenmekten, ne kadar ararsa bulmaktan o derece zevk alır……Eğer bir adamın hayatında duyduğu haz ve keder yekûnları hesap edilecek olursa görülecektir ki hiç kimse kimseden daha fazla ne mesut ne de bedbahttır. Hepimiz kahkahalarımızı gözyaşlarımızla ödüyoruz ve bu hususta bir dilenci bir mil- yarderden farksızdır.
" Bizi komşumuzla kavgaya sürükleyen sebep, hükümdarları savaşa sürükler; uşağınıza dayak atmanıza sebep olan şey krala bütün bir milleti mahfettirebilir. Onların istekleri de bizimkiler kadar sudandır ama kudretleri daha fazladır: Kral da dilenci de aynı iştahla acıkırlar."