Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Doğayı sevmek ve onunla bütünleşmek romantik bir kır düşü değil, insanoğlunun varoluşundan itibaren anımsamaya çalıştığı bir sahiplenme içgüdüsüdür.
"İnsanı büyük yapanın ne olduğunu soruyorsun bana...Doğayı yeniden yaratması mı? Kozmik güçleri kullanması mı? Kısacık bir sürede gezegeni fethedip evrene bir pencere açması mı? Hayır! Tüm bunlara rağmen varlığını sürdürmesi ve gelecekte de sürdürmeyi istemesidir."
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Tarımla birlikte başlayan ve tarım aracılığıyla ilerleyen, doğayı boyunduruk altına alma projesi devasa boyutlara ulaşmıştır. Uygarlığın ilerleyişinin “başarısı”, daha önceki insanlığın istemediği o başarı, giderek yakılmış bir cesedin küllerini andırmaktadır. James Serpell bu durumu şöyle özetlemiştir: “Kısaca ifade etmek gerekirse, yolun sonuna geldiğimiz anlaşılıyor. Artık daha fazla büyüyemeyiz; daha fazla tahribat yaratmadan üretimi yoğunlaştırmamız mümkün değil; ve dünya hızla bir çöplüğe dönüşmektedir.”
Sayfa 130
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük...
Doğayı dinleyebilirseniz, doğanın engin bilgi içeriği beyninize doluşur.
Sayfa 182
İnsanın insanı sömürmesi, insan ilişkilerinin geçmiş zamanıdır. Aralarında birlik kurmuş insanların doğayı sömürmesi, geleceğin görüntüsüdür. İnsanoğlu, aile, mahalle, şehir ve milliyet aracılığı ile özgürlüğe ulaşmaya çalışır. Bu bir hayal değil; ciddi, bilimsel bir tahmindir. Günümüzün sınıflar arası ilişkileri ile eski toplumlardaki sınıflar arası ilişkiler arasında ciddi farklar varmış gibi gözükür. Efendiler ve köleler, patrisyenler ve plepler, senyörler ve köylüler.. İlk bakışta kıyaslanamaz gibi görünmesine rağmen, değişen pek bir şey yok. İşçi, kölenin ta kendisidir aslında. İsmi değişiktit sadece. Doğrudan iş yeri sahibine ait değildir ama kendi konumunu kendisi değiştiremez. Dün kazandığı paraya güvenerek bugün karnını doyurabilir. Dün kazandığını ancak bugün yiyebilir. Açlıktan ölme korkusu ise ona her türlü koşulu kabul ettirir. İşçi de, tıpkı köle gibi, maddi ve manevi olarak sömürülür.
Reklam
Doğanın, dağların, güneşin, bulutların mevsimlerle büründüğü griliklerin zaman zaman insanı okşayan rüzgarların düşmanı olmalı kenti oluşturanlar. Doğayı taşa dönüştürmüşler. İnsanı, yalnız eliyle biçimlendirilenin içine kilitlemişler.
Sayfa 124
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu; Toprağı rüzgârı denizi göğü O her zaman bir insanla anlamlı Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların Ve ucuz korkuların kör
Soluk bir ay dolanıyor kentin üstünde her gece Her gece bilge bir gezgin tavrıyla adımlıyor yolunu Güz yanığı bir durgun sessizlikle örtülü her şey ve yırtılmış bir tül gibi savrulup duruyor zaman Suların sesini dinle şimdi ormanın fısıldayışlarını usulca yarılıyor dağların göğsü bir aşkı dinlendirmek için Ve gözleri uzak yamaçlarda aranıp dururken bir şeyleri sessiz ve sakin beklemekte bekledikçe bileylenen yürek Belli ki dağların, denizlerin ve göllerin üzerinden sıyrılıp gelmektedir seher Belli ki yakındır doğayı ve hayatı sarsacak saat
Şimdi şimdi anlıyorum aslında.Bir süre sonra sevecek kimse bulamıyorsun,içinde olan şeyi doğayı,otu,böceği hiçbiri yoksa kendini sevmekle harcıyorsun.
Reklam
'' Halk dilinde,filozof denince,ya bulutlarda yaşayan bir kimse,ya her şeyi hoşgören,hiçbir şeye ''aldırmayan'' kimse anlaşılır.Oysa tam tersine,filozof,bazı sorunlara,kesin,açık yanıtlar getirmek isteyen kişidir ve felsefenin,evrenin(dünya nereden geliyor? nereye gidiyoruz? vb.) sorunlarına bir açıklama bulmak istediği dikkate alınırsa,elbette ki,filozofun pek çok şeyle uğraştığı ve,söylenenin tersine,''çok şeye aldırdığı'' görülür. Öyleyse,felsefeyi tanımlamak için,felsefenin,evreni,doğayı açıklamak istediğini,en genel sorunları incelediğini söyleyeceğiz.Daha az genel sorunlar,bilimlerce incelenir.Öyleyse felsefe,bilimlerin uzantısıdır,şu anlamda ki,felsefe,bilimlere dayanır ve onlara bağlıdır.''
"... ve İncil'de anlatılan hikayelerin büyük bölümünün mit olduğuna karar verdim. O anda da inanmayı bıraktım. Kişisel tanrı fikri saflıktır ; hatta çocukçadır." "Neden" "Çünkü antropomorfik bir kavramdır ; kaderini yönlendirmeye çalışan ve zor zamanlarında sığınacak bir yer arayan insanın yarattığı bir fantezidir. Doğanın üzerinde bir gücümüz olmadığı için bizler de doğanın bizlere kulak veren ve yön gösteren koruyucu ve ataerkil bir tanrının kontrolünde olduğu fikrini yarattık. Bu sizce de insana huzur veren bir düşünce değil mi? Eğer dua edersek onun doğayı kontrol edeceği ve ihtiyaçlarımızı karşılayacağı sanrısını geliştirdik , tıpkı büyü gibi. İşler kötüye gittiğinde böyle merhametli bir tanrının nasıl böyle bir şeye izin verdiğini anlayamadığımızdan kendimize mutlaka bunda da bir hayır olduğunu söyleyerek kendimizi rahatlattık. Ama bunun bir anlamı , yok öyle değil mi?"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.