Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan sürekli bir 'kendine hakim olma' süreci içerisindedir. Ancak bu süreç içerisinde insan, bir dünya üretir. Sadece kendi ürettiği böyle bir dünyaya kendini yerleştirir ve hayatını gerçekleştirebilir.
Muharebelerin ilk saatlerinde Ruslar sadece zayıf bir direniş göstermişler, Almanlar Sovyetler Birliği topraklarında saatte dört - beş kilometre kadar ilerlemeyi başarmışlardır. İlk dört hafta boyunca da bu süreç devam etmiş ve Kuzey Ordular Grubu 10 Temmuz 1941 itibariyle Leningrad'ın yaklaşık 130 kilometre güneyine kadar gelmiştir. Merkez Ordular Grubu'nun ilerlemesi de son derece süratli olmuştur. Bu grup Smolensk'i işgal ettikten sonra, başkent Moskova'ya 320 kilometre kadar yaklaşmıştır. Güney Ordular Grubu ise, Ukrayna'da karşılaştığı sert direniş nedeniyle içlerinde en yavaş ilerleyen olmuştur.
Reklam
Halüsinasyon
..halüsinasyonlar temelde gördüklerimizden nitelik bakımından değil nicelik bakımından farklıdır. Başka bir deyişle, organizmanın nörolojik cihazlarından yapısal, düzenleyici gerekliliği aşacak derecede aşırı bilgi fışkırmaktadır. Algılama sistemi bir anlamda aşırı algılama yapmakta, beynin öz kısmını çok fazla bilgi sunmaktadır. Bu sırada ön lobu yansıtan bilişsel süreç, özellikle de yargılama süreci, verilmiş olanı kapsayamaz ve dünya beynin bu kısmı için –haliyle de kişi için- esrarlı bir hal alır.
Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bu iki taraflı süreç, bir yandan orta sınıfın çöküşünü de hızlandırıyor. Kibir veya umutsuzluk: Azami kâr odaklı eylemleriyle kapitone koltuklarda oturanlar ile gittikçe düştüğünden anca borç ödemeye -yaşamaya bile diyemeyeceğim- yeten maaşlarla yaşamaya çalışanlar arasındaki bir ara gerçeklik alanı gün geçtikçe varlığını yitiriyor. Hayat, banka borçları ödendikten sonra geriye kalan çok az bir miktar anlamına geliyor. En temel dayanışma kuralları ufalanıyor. Kırıntıların bölüşüldüğü başka bir dünya ile yolsuzluğa teslim olmuş, düşüncesi kıt yöneticilerin tanrı ve denklemlerle birlikte oturduğu altın kaplama odaları arasında insanın gerçekliği tamamen yok olana dek eriyip dağılıyor. Orta sınıfın kayboluşuyla birlikte ortak bir dünyanın varlığı da, bu sınıfın dayanıklılığını koruyan ve yirmi asır öncesinde Yakarıcılar’da Euripides’in söylediği gibi demokrasi ihtimalini var eden genel ve toplumsal yararlılık ideallerinin de sonu gelmiş bulunuyor.
Önsöz
Gözümüzü 1984’e dikmiştik. O yıl gelip de kehanet gerçekleşmeyince sağduyu sahibi Amerikalılar kendilerine usul usul övgüler düzdüler. Liberal demokrasinin kökleri sağlam çıkmıştı. Terör her yere sıçrasa da Orwellcı kabuslar en azından bize uğramamıştı. Oysa Orwell’ın uğursuz öngörüsünden başka bir öngörü daha bulunduğunu unutmuştuk: Bu değişik
Jacob M. Landau’nun Türkçeye Pantürkizm olarak çevrilen eseri de konumuzla ilgili temel kaynaklardan biridir. Kitapta Türkiye dışında, Rusya’da bir hareket olarak doğan Türkçülüğün, Rusyalı Türkler tarafından belli bir fikrî seviyeye getirilmesi ve ardından Türkiye’de yayılmasının, özellikle 2. Meşrutiyet’ten sonra yükselişe geçişinin anlatıldığı ilk bölümlerin ardından Kemalist bir çizgiye bürünmesine değinilmektedir. Bunun yanında 1930’lardan 2. Dünya Savaşı’na kadar geçen zaman dilimi ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreç de kitabın kapsamındadır. Kitabın bu bölümlerinde birçok Türkçünün yayınlarına temas edilmiş, bu yayınların niteliği ve içeriği hakkında bilgiler verilmiştir. Denebilir ki, Landau milliyetçilik konusunda Türkiye’de yayınlanan hemen hemen bütün kitap ve süreli yayınları görmüştür. Landau’nun Rusya Türklerinin muhacerette çıkardıkları dergi ve kitapları da tetkik ettiğini söylemek yerinde olacaktır. Kitabın 6. Bölümünde dünyadaki çeşitli pan hareketlerinin ortak noktaları ve bu bağlamda Türkçülerin yöntemleri, din ve ekonomi gibi konulardaki fikirleri ve örgütsel niteliklerinden bahsedilmektedir. Bu bağlamda Landau’nun, Türkçülüğü yapısı itibariyle aydınların başını çektiği bir seçkinler hareketi olarak nitelemesi dikkate değerdir.
Reklam
“Türkiye bugün ‘Sanayi 2.0 ile 3.0 arasında,tarım ve hayvancılık politikasını modernleştirmesini ve ileri götürmesi gereken bir aşamada,dijital devrime katılmakla yolun belirli bir bölümünü ilerlemiş,daha çok katma değeri düşük mallar üreten,markalaşmada beklenen atılımı gösterememiş,hizmet sektörü aşırı şişmiş bir ekonomi görünümünde bulunuyor. Geleceğin dünyası üretimde Sanayi 4.0’ın tüketimde de dijital ayrıntılı bilginin egemen olacağı bir dünya,kısaca Kaku’nun tanımladığı gibi kusursuz kapitalizmin dünyası olacaksa,bu dünyada yer alabilmenin koşulu ekonomide,imalat sanayisine ve elektronik sanayisine ağırlık verecek bir yapıyı oluşturmaktan geçiyor.Böyle bir gelecekte bilgisiz tüketicinin yerini bilgili tüketici alacak.Ekonomide sağlanması gereken bu yapısal değişikliğin sosyal ve kültürel alanlarda da sağlanması gerekli görünüyor.Bunun yolu ise ileri kültürler düzeyine geçecek siyasal ve sosyal altyapı değişikliğinin başarılmasına bağlı.”
Çöküş
Tüm bu sorular geçmiş medeniyetlerin maruz kaldığı çöküşlere neden masalsı birer gizemden daha fazla anlam yüklendiğini izah ediyor. Belki de tüm bu düşüşlerden çıkaracağımız önemli dersler var. Geçmişteki bazı toplumlar çökerken, bazıları böyle bir sonla karşılaş­madı. Öyleyse bazı toplumları böyle kırılgan yapan şey neydi? Geçmişteki toplumları eko-intihara sürükleyen süreç tam olarak nasıl oluştu? Bazı geçmiş toplumların (günümüzden geçmişe bakıldığında) fark edilmemesi imkânsız olan o kaosu göremeyip içine sürüklenmelerinin sebebi neydi? Bunların yanında, geçmişte işe yaramış çözümler nelerdi? Eğer tüm bu sorulara cevap verebilirsek, Somali gibi başka çöküş­lerin olmasını beklemeden, şu an hangi toplumların risk altında olduklarını ve hangi tedbirlerin en fazla işe yarayacağını tespit edebiliriz. Bununla birlikte modern dünya ve sorunlarıyla geçmiş toplumların kendi sorunları arasında da farklar mevcut.
Bu süreç boyunca Barrons'un her an ortaya bakıp beni kurtarmasını bekledim. Güneydeki erkekler böyle bir imaj yaratmaya bayılırlardı. Ama dışarıda garip ve yepyeni bir dünya vardı ve bu dünyada tüm prensesler yalnızdı
Sayfa 63 - Artemis Yayınları, MacKayla ve JerrichoKitabı okudu
Antik bir metnin çözülmesi çeşitli rakip bilimci ekiplerince, bütün dünya kütüphanelerinde saklanan bilginin taranmasını da içeren, uzun yıllar alan yoğun bir emeği gerektirir... Bu süreç de bilgi eklemez mi? Kodçözme kurallarını bulmak için böyle yoğun emekler gerektiği zaman bir metnin özünlü anlamı nasıl bulunur? Metne bir anlam mı yüklenir yoksa anlam zaten orada mıdır? Benim sezgilerim anlamın hep orada olduğunu söylüyor ve dışarı-çekme işleminin bütün bu güçlüklerine karşın, başlangıçta metinde olmayan bir anlam çıkarılamaz.
Sayfa 237
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.