Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Im Anfang war die Tat!*
Dürüst çabaları, "entelektüel ciddiyeti" ve çoğu zaman da alçakgönüllü nesnelliğiyle çok sevimli görünen ama aslında sevimli göründüğü ölçüde hiç güvenilmeyecek bir aydın tipi var. Zor­luklarla güreşiyordur, kendisiyle sonsuz bir mücadeleye girişmiştir, tüm varlığının katılımını gerektiren kararların ortasında yaşamakta­dır. Ama her şey bu kadar da korkunç değildir. Yaşamlarını radikal biçimde ortaya süren bu tür aydınların ellerinin altında çok güvenilir bir cephanelik vardır ve ona hemen başvurmaları da melekle giriştik­leri boğuşmanın foyasını çıkarır. Bütün terimler savaştan, fiziksel tehlikeden, gerçek yıkımdan alınmıştır ama sadece düşünme süreçlerini betimliyordur. Bu süreçler, güreşçilerin alıntı yapmayı pek sevdikleri Kierkegaard ve Nietzsche örneklerinde ölümcül sonuçlara varmış olabilir; ama tehlikede olduklarını iddia eden kendinden menkul izle- yicilerinin durumunda böyle bir şey yoktur. Dış dünyaya karşı tavır­ları, tepeden bakan bir aldırışsızlıktır - kararlarının ciddiyetiyle kı­yaslandığında çok önemsiz kalıyordur bu dünya; onlar da onu olduğu gibi bırakır ve sonunda kabullenmiş olurlar. Güreşçiler varolanın takdisini kabul ettiklerinde zaten mesele kalmaz. İsyankâr kararlara ulaştıklarındaysa, herkesin kapıştığı o gururlu, bağımsız adamlar olarak bir puan daha alırlar. İki durumda da, onlardan hesap sorabilecek otoriteyi iyi evlat­lar gibi onaylıyorlardır. Bütün boğuşma, bireyde içselleşmiş olan toplum tarafından dü­zenlenmiştir; toplum, mücadeleye hem katılmakta hem de denetlemektedir onu. Sonuç ne kadar muhalifse toplumun zaferi de o kadar ölümcül olur.
(Astrolog olmayanların yanı sıra) çok sayıda modern astroloğun da astrolojik önermelerin istatistiksel çalışmalarını sürdürmelerine rağmen, her şeyi açıklayabilmek için istatistiksel yaklaşımı kullanamayacağımızı artık anlamamız gerekiyor; çünkü deneyimin bir çok alanı ve yaşamdaki bir çok nitelik bu tür bir çalışmaya uygun değildir. Hatta,
Reklam
Mars'taki bütün buzlar eriseydi NE OLURDU?
Mars'ın tamamen çorak bir Dünya olduğunu düşünüyorsanız, bir kere daha düşünün. Mars'ın kutuplarında ve yüzeyinin altında devasa miktarlarda buzullar mevcut. Mevcut tahminler Mars'ta 15 milyar metreküp buz bulunduğunu gösteriyor. Bu, Mars'ın yüzeyinin tamamını 1,1 metre kalınlığında suyla kaplamak için yeterli.Mars'ta günümüzde sıvı su göremememizin sebebi çok ince bir atmosfere sahip olması. Yüzeye ulaşan herhangi miktardaki su, düşük atmosfer basıncı nedeniyle hemen buharlaşıyor. Ancak Mars'taki tüm buz eriseydi, bazı tahminlere göre bir sera etkisi oluşur ve atmosferi kalınlaşırdı. Böyle bir şey gerçekleşirse Mars yüzeyinde su sıvı olarak bulunabilir. Su belli bölgeleri doldurarak Mars yüzeyinde göller, denizler hatta bir okyanus oluşturabilirdi. Bu kadar su gezegenin yüzeyinde yeni bir bitki yaşamını başlatabilir. Böyle bir durum insanlar için çok muhteşem olurdu.
Sayfa 77 - All About SpaceKitabı okudu
İyi sanılan kişiler Hep iki yüzlü çıkar Yapmaz denilen kişiler Hep en alâsını yapar Ne var insanoğlu bir defa da insanoğlunu yanıltmasa Ne var insanoğlu güzel süprizlerle karşılamak varken Berbat bir şeyi gözüne sokmaya çalışması neden yapar bunu? Dünya bu kadar mı kötü yer olmaya başladı? Evet galiba Ve bu daha başlangıç muhtemelen...
Uzayda madencilik (Darth Vader izin verir mi :D )
Asteroitler yeterinden fazla altına ve diğer kıymetli metallere sahipler yani bize nesiller boyu sürecek servet sunabilirler. Peki bu değerli metalleri bu asteroitlerden nasıl alabiliriz? En iyi yöntemlerden biri bu uzay kayalarını Dünya'ya getirmek olabilir. Kullandığımız metallerin büyük çoğunluğu Dünya'nın derinliklerinde gömülü. Ancak burada gerçekten derini kastediyoruz: Gezegenimiz henüz eriyik durumdayken ağır metallerin büyük çoğunluğu merkeze doğru çöktü ve bunları oradan çıkarmak mümkün değil. Erişilebilir durumdaki altın, çinko veya platinyum gibi elementler Dünya yüzeyine çarpan asteroitlerle gezegenimize geldi. Bu asteroitler gezegen oluşum sürecinden arta kalan parçalar ve dolayısıyla gezegenlerle aynı materyallere sahipler. Ancak onlardaki metalleri elde etmek için derinlere inmek zorunda değilsiniz. Ancak asteroitlerle ilgili problem çok uzak olmaları. Bir roketin Dünya yüzeyinden yörüngeye ulaşabilmesi için hızını sıfırdan saniyede 8 kilometreye çıkarması gerekiyor. Bir asteroide doğru ilerleyebilmek için ise roketin hızını saniyede 5,5 kilometre daha artırması gerekiyor. Bu hız artışı en az fırlatma kadar yakıt gerektiriyor. Bu da uzakta gerçekleşecek bu madencilik operasyonunu etkiliyor. Bir asteroitten madenler çıkarıldıktan sonra ise başka bir zorluk ortaya çıkacak: Maden asteroitte işlenebilir ki bu bir dizi tesis kurulmasını gerektiriyor ya da ham madde tüm artığı ile birlikte Dünya getirilebilir.
Sayfa 72 - All About SpaceKitabı okudu
ŞEYTAN SOYU
20. yüzyılda bir dizi dünya savaşı çıkarmak ve üçüncüyü de Müslüman dünyasına karşı başlatmak fikri, 19. yüzyılda, Ameri­kan İç Savaşı generallerinden biri olan, sonra da İskoç Masonları Büyük Üstadı unvanını alan Albert Pike tarafından geliştirildi. Bu kurgunun son bölümleri bizim dönemimizi ilgilendiriyor olsa da, başlangıcı en azından M.Ö. 6. yüzyıla kadar dayanan bir gizli öğ­retiyle ilişkilidir. Öğreti, Yahudiliğin içinde gibi görünen ama asıl amacı dünyaya egemen olup, dini ortadan kaldırmak ve Şeytan inancını yerleştirmek olan, Kabala olarak bilinen bir nifak ittifakıy­la başlar. Bu Kabalacıların o günden beri amaçları, “Mesihlerini” dünyanın önderi yapmaktır ve İncil’i onların yorumlamasına bakı­lırsa, bu kişi Davut soyundan olacaktır. O günden beri, beklenen önderleri gelene dek bu sözde soyu korumak için kendi aralarında evlenmişlerdir ve tarihteki pek çok önemli kişi de onların arasın­dadır. Büyük İskender soyuyla evlenen bir İran hanedanıyla baş­larlar. Kral Herod’un (E.n: I. Hirodes veya Büyük Hirodes: M.Ö. 74-M.Ö. 4. Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye Eyaleti’ne atanan Yahudi Kralı. Birçok insan için, Hirodes hakkında en iyi bi­linen şey Matta İncili bölüm 2’de, Yeramya 31:15’ten nakille anla­tılan Masumların Katli hikâyesidir) ailesiyle birleşen bu hanedan, Roma İmparatorluğu’nun en önemli gizem okulu olan Mitra’yı oluşturmuş ve dağıtmıştır ve zamanla Hristiyan hareketine katkıda bulunup, Katolik Hristiyanlığını geliştirmiştir.
Reklam
Ben çok sinirli bir halde: "- Hepsi güzel, fakat biz burada beş altı kişi oturmuşuz, yalnız memleketimizle, Padişahla, Ferit Paşa ile değil, bütün dünya ile uğraşıyoruz. Para yok, asker yok, top yok, tüfek yok, velhasıl bu savaşımızı destekleyecek elimizde bir kuvvet yok. Buna çare düşünelim. Dedim. Paşa yine gülerek : - Azizim Mazhar Müfit bu senin dediklerinin hepsi olsa o zaman bu işi annem de görebilir. Marifet bu yokluk içinde muvaffak olmaktadır. Her nedense sen bu gece sinirlenmişsin. Haydi git yat, yarına kadar bir şeyin kalmaz. Dedi.
Doğrular seni istemediğin yollara çıkardığında yalanları özlüyordun. Ve şimdi kalbim bu kadar acı çekerken o yalanı arıyordum. Bu dünya üzerinde kimsenin kimseyi sevemeyeceği kadar kadar sevdiğim o masalı.
Sayfa 668Kitabı okudu
Daima acele edip hep geç kalanların şehrinde, Ruhi Mücerret’in hiç acelesi yoktu. Ancak, tüm hatalarından bir şeyler öğrenmiş bir adam bu kadar yavaşlayabilir. Dünya zemininin kayganlığını bilen biri.
Ölüm büyük bir iştir ve ulu bir tehlikedir. Lâkin insanlar bundan gâfildirler. Ölümü ansalar bile bu anış gönüllerine işlemez.Dünya işlerine öyle dalarlar ki, başka bir şeye gö­nüllerinde yer kalmaz. Bundan ötürüdür ki, zikrin ve teşbi­hin de o kadar lezzetini bulamazlar.
Reklam
“İlluminati”, aslında aynı amacı günümüzde sürdürmekte olan bireylere ve gizli örgütlere yakıştırılmış bir addır. Gerçekte, örgü­tün varlığı 18. yüzyıldan çok eskiye dayanır. Yahudi münafıkların Kabala’yı icat etmesiyle, M.Ö. 6. yüzyılda Babil’de başlamıştır. Ancak kendi kaynaklarına göre İlluminati, bir zamanların kayıp kıtası Atlantis’te yaşamış
68 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Kitabın ortasında Bilge Karasuyla yapılan bir radyo röportajından ufak bir kısmı dinleyip okumaya devam ettim. Ses yakışıklılığı anlamında da çok üst düzey bir insanmış üstad. Kurmaca eserlerine kattığı görüşleriyle, ne kitapsız ne kedisizde okuduğum denemeleriyle tarzını ve dünya görüşünü biraz olsun benimseyebildiğim bir yazar Karasu. Bu minicik ama bir o kadar da hazine değerindeki cep boy kitapta neden bu kadar az yazdığı başta olmak üzere farklı konular üzerine konuşması ve dünya görüşünü okumak çok hoştu. Külliyatı için tamamlayıcı bir unsur olmuş. Bitmemiş bir konuşmadan adlı bölümden anladığım kadarıyla Mustafa Arslantunalı ile hem çok yakınlarmış hem de Mustafa Arslantunalı bu söyleşiyi yayınlayabilmek için büyük bir emek sarf etmiş. Ellerine kollarına sağlık.
Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir
Nasıl Yazıyorsam ÖyleyimdirBilge Karasu · Kırmızı Kedi Yayınları · 2017127 okunma
Peki ya bu kadar oyunculuktan şikayet edip de iyi rol yapanlardansa? Sonuçta dünya bu tip insanlarla dolu!
Sayfa 55
416 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 günde okudu
"AŞKIN KAPISI" "Her insan kendine bir değer biçer, affeder ve vermeder. Sonra kendine biçtiği bu değere şahit arar. Bu değere şahitlik edenleri sever. Biçtiği bu değerden bile çok değerli olduğunu iddia edip şahitlik edenler ise âşik olur. Çektiği acıların kaynağı budur." Yaşamda tesadüf kavramına fazla inananlardan
Aşkın Kapısı
Aşkın Kapısıİkbal Bayrak · Alfa Yayıncılık · 202427 okunma
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.