Roman sanatının 19. yüzyılın ortasında büyük gelişme göstererek Avrupa'da hakim edebi biçim halini alması ile 19. yüzyılın ortasında Avrupa'nın zenginliğinin hiç beklenmedik bir şekilde katlanarak artması ve şehirlerin ve evlerin o zamana kadar hiç yaşanmamış bir eşya çokluğu ve çeşitliliği ile kuşatılması arasında bir ilişki görmemek imkansız. Sanayi devriminin ürettiği aşırı zenginlik, Batı'da, özellikle şehir hayatında, çeşit çeşit yeni eşya, alet, tüketim malı, sanat ürünü, elbise, kumaş, resim, biblo ve ıvır zıvır ile kuşattı insanoğlunun hayatını. Bütün bu eşyaların tanıtıldığı gazeteler, onları kullanan sınıfların yeni hayatları ve zevkleri, reklamlar, şehri kuşatan çeşit çeşit işaret, levha, Batı medeniyetinde hayatın önemli ve renkli bir parçası oldu. Bütün bu görsel zenginlik, eşya çokluğu, şehirlerin karmaşası, eski güzel zamanlarda açıkça ve doğrudan görülebilen hayatın basit anlamını gerilere itiyordu. İnsanlar artık şehrin ormanında, tek tek ağaçlardan bütün ormanı göremez hale geldikçe, anlamın gerilerde bir yere gizlendiğini hissediyordu. Bu yeni hayatta, modern şehir insanı, aradığı yeni anlamın bir kısmını, hayatını zenginleştiren bu yeni eşyalada buldu. Bir insanın toplumdaki ve romandaki yeri, evi, eşyaları, odaları, misafir salonu, evindeki bibloları, ıvır zıvırı ile de belirleniyordu.