Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nitekim medeniyetleri materyalist, akılcı ve mistik medeniyetler olarak üç tipe ayırdıktan sonra onların karşısında vahye dayalı medeniyeti savunan Ebu'l-Hasan Nedvi İslam medeniyetlerinin konumunu şöyle açıklıyor: "Dört Ha­life dönemi sonrasında, cehalet, ihtiras, İran ruhçuluğu, Yunan düşüncesi veya diğer maddeci veya duyumcu sistemler İslam'ın politik teşkilatına sık sık bulaştırılmıştır. Genellikle İslam medeniyeti olarak bilinen ve bazı Müslüman tarihçilere gurur veren de işte bu karmaşık ilavedir. Genel olarak "İslam Kültürü" dendiği zaman anlaşılan şey, Şam, Bağdat, Kurtuba, Gırnata, Isfahan, Semerkant, Delhi ve Lucknow'un debdebeli günlerinde diri olan sanat, mimari, musiki ve edebiyatla, Müslüman imparatorların yaptırdıkları saray ve kalelerdir. Ve yine Müslüman ortaçağda bu merkezlerde yaşanan bozulmuş hayat, İslam Kültürü'nün başarıları olarak kaydedilir. Ne var ki, bu tür uygulamaların çoğu İslam'ın ruhuna aykırıdır. Mesela hükümdarların gösteriş arzularını tatmin için hazineden harcanan paralarla lüzumsuz saraylar ve pahalı anıtlar yaptırılması, o dönemin ileri gelenlerinin lükse ve sefahat içinde yaşamalarına hasredilmiş belirli sanat dallarının teşvik edilmesi kesinlikle gayr-i İslami'dir."
..özel bir gruba, seçkinlere, akıl ve sezgi sahibi insanlara, duyumcu-maddeci değil, akılcı-ruhçu insanlara tahsis edilmiş olan özel bir anlaşılma biçimi ve seviyesi vardır ki, bu, filozofların, bilginlerin anlama biçimi ve seviyesidir. İşte Farabi'ye göre felsefe, o halde, İslam'ın en üstün, en doğru, en mükemmel anlama biçimi ve seviyesidir.
Reklam
Dört Halife dönemi sonrasında, cehalet, ihtiras, İran ruhçuluğu, Yunan düşüncesi veya diğer maddeci veya duyumcu sistemler İslam'ın politik teşkilatına sık sık bulaştırılmıştır.
Kedi
Bir çocuğun ilk söylediği kelimenin " kedi " olduğunu duyumcu kocaman gülümsedim..
Sayfa 53 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Görüldüğü gibi ikincil niteliklere ilişkin duyumlar, yani renk, ses, koku, tat duyumları nesnel karşılıkları olmayan öznel duyumlardır. Atomların şekil ve büyüklük- leri gibi niteliklerine gelince, onların nesnel olarak var olmalarına kar- şılık, duyumlar tarafından algılanamadıklarını da biliyoruz. Çünkü atomlar, görme duyusuyla algılanamayacak kadar küçüktürler. O hal- de Demokritos'un bilgi kuramı açısından, kesinlikle duyumcu olmadı- ğını söylemek zorundayız. Ancak bu onun duyu verilerini veya algıları bir kenara iterek, gerçeğe tümüyle akılsal, tümüyle spekülatif bir yöntemle yaklaşmak gerektiğini savunan bir insan olduğu anlamına gelmemektedir. De- mokritos, duyumların genel olarak aldatıcı olduklarını bilmekle birlik- te, onların doğru yorumlandıkları takdirde bize doğruyu verecek gü- venilir bilgi kaynakları oldukları görüşündedir. Duyuların aldatıcılığı- nı öne sürerek, onları küçümsemek isteyen akla karşı şu sözleri söyle- yen, daha doğrusu duyulara kendilerini savunmak üzere onları söyle- ten yine Demokritos'tur: "Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları yine benden alıyorsun" (B 125).
Sayfa 325Kitabı okudu
AGNOSTİSİZM-LÂEDRİYE
Lâedriye: Şüphecilik, bilinemezcilik. Agnostisizm... Nesnelerin kendilerinin hiçbir zaman bilinemeyeceğini ileri süren felsefe akımı. "Agnostisizm" tâbiri, ilk defa İngiliz filozof
Aldous Huxley
Aldous Huxley
tarafından kullanılmıştır ve daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci görüşleri kapsamıştır. Eski Yunanda duyumcu sofistlere göre, bilgi, duyuların neticesidir ve bunun dışında hiçbir bilgiye erişilemez. Her insanın duyusu kendine göre olduğundan, zorunlu olarak bilgisi de kendine mahsustur ve herkes için geçerli bir bilgi olamaz..."
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
,
Sefine
Sefine
sahife 264. 6.Levha -Şuur ve Tecrübe- Agnostisizm-Lâedriye, İBDA Yayınları
Reklam
126 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Nedvi, günümüzde dünyaya egemen olan kötülüklerin kaynağında ne olduğunu araştırmış ve insanların tavır ve davranışlarının kökünün ekonomik, sosyal ve siyasal sistemlerde değil, ahiret inancı veya dünya görüşleri doğrultusunda ortaya çıkan etik ve ahlaki konseptlerde bulunduğunu görmüştür. Aynı anda dinin bir kenara çekilip sadece manevi meselelerle uğraşmasının ve insan yaşamının büyük bir bölümünü oluşturan gündelik kararlarla ilgilenmemesinin mümkün olamayacağını açıklamıştır. Kitapta din, felsefe ve medeniyetin ortak sorularını belirleyen yazar; bilgi kaynaklarını duyular, akıl, felsefe, dini felsefe (ilm-i kelam) ve işrakilik ile açıklayıp ardından medeniyetin türleri başlığı altında duyumcu, akılcı ve işraki (mistik) medeniyeti anlatıyor. Ortak soruların cevabını bu medeniyetler veremeyince yazar, soruları cevaplandırmanın başka bir yolunu gösteriyor ve bu yol Peygamberlerden geçiyor. Peygamberlerin mesajlarının üstünlüğü ve İslami yaşamın özelliklerini anlatıyor ve vahiy medeniyetinin temel bileşenlerini 8 maddede açıklıyor. Şunu söyleyebiliriz ki: İnsanlık, zekâsını köreltmiş, tecrübelerini tüketmiş, sadağındaki tüm okları kullanmış bulunuyor. Artık insanlığın kurtuluş ümidi, yalnız ve yalnız Allah tarafından gönderilen son risalette ve O'nun ortaya koyduğu ideal medeniyettedir.
Din ve Medeniyet Üzerine
Din ve Medeniyet ÜzerineEbu’l Hasan Nedvi · Mahya Yayınları · 025 okunma
Halk, yaygın ölçütleri reddedişinizin, bütün ölçütleri reddetmek ve kural kanun tanımazlık olduğunu düşünür, cüretkâr duyumcu da felsefenin adını suçlarını yaldızlamak için kullanacaktır. Ancak vicdan yasası baki kalır.
Schrödinger'in "Bütün bilgimiz...tamamen anlık duyu algısına dayanır." türünden duyumcu (sensualist) ve pozitivist görüşler ifade etmesine daha da fazla şaşırmıştım.
Sayfa 194Kitabı okudu
Dikkatle Bak!
Bir mail geldi arkadaşımdan diyor ki; "Bak benim derin sorularım var. Sormak isterim kızmak yok ama. Bak ben iyi niyetliyim tamam mı? Kafam karışık biraz. Görmediklerime inanmak gelmiyor içimden. Yazılar okudum, felsefe yani, özellikle duyumcu felsefe... 'Allah görülemiyor, Öyleyse yok' demeye getiriyorlar." Kim demiş görülemiyor
Reklam
Düşüncelerimi, Müslüman bir 'aydin' vs dillendirince ne güzel oluyor
Ebu'l-Hasan Nedvi İslam medeniyetlerinin konumunu şöyle açıklıyor: "Dört Ha­life dönemi sonrasında, cehalet, ihtiras, İran ruhçuluğu, Yunan düşüncesi veya diğer maddeci veya duyumcu sistemler İslam'ın politik teşkilatına sık sık bulaştırılmıştır. Genellikle İslam medeniyeti olarak bilinen ve bazı Müslüman tarihçilere gurur veren de işte bu karmaşık ilavedir. Genel olarak "İslam Kültürü" dendiği zaman anlaşılan şey, Şam, Bağdat, Kurtuba, Gırnata, Isfahan, Semerkant, Delhi ve Lucknow'un debdebeli günlerinde cari olan sanat, mimari, musiki ve edebiyatla, Müslüman imparatorların yaptırdıkları saray ve kalelerdir. Ve yine Müslüman ortaçağda bu merkezlerde yaşanan bozulmuş hayat, İslam Kültürü'nün başarıları olarak kaydedilir. Ne var ki, bu tür uygulamaların çoğu İslam'ın ruhuna aykırıdır. Mesela hükümdarların gösteriş arzularını tatmin için hazineden harcanan paralarla lüzumsuz saraylar ve pahalı anıtlar yaptırılması, o dönemin ileri gelenlerinin lükse ve sefahat içinde yaşamalarına hasredilmiş belirli sanat dallarının teşvik edilmesi kesinlikle gayr-i İslami'dir."
Sayfa 118Kitabı okudu
Nitekim medeniyetleri materyalist, akılcı ve mistik medeniyetler olarak üç tipe ayırdıktan sonra onların karşısında vahye dayalı medeniyeti savunan Ebu’l-Hasan Nedvi İslam medeniyetlerinin konumunu şöyle açıklıyor:”Dört halife dönemi sonrasında, cehalet, ihtiras, İran ruhçuluğu, Yunan düşüncesi veya diğer maddeci veya duyumcu sistemler İslâm’ın politik teşkilatına sık sık bulaştırılmıştır.
126 syf.
·
Puan vermedi
·
20 saatte okudu
Yazar, günümüzde dünyaya egemen olan kötülüklerin kaynağında ne olduğunu araştırmış, insanların tavır ve davranışlarının kökünün ekonomik, sosyal ve siyasal sistemlerde değil; ahiret inancı veya dünya görüşleri doğrultusunda ortaya çıkan etik ve ahlaki konseptlerde bulunduğunu görmüş. Kitaba bilgi kaynaklarını değerlendirerek başlayarak akıl, duyu ve felsefenin salt kaynaklar olamayacağına dair güçlü izahatlar getirmiş. Ardından medeniyeti üç kategoride inceleyerek (duyumcu- akılcı- mistik) tarih boyunca ıslah yerine ifsad eden medeniyet türlerini ve bu konuda yapılan yanlışları, mistik Avrupa'nın nasıl materyalizme evrildiğini vb. alan dahili çok yerinde konulara değinmiş. Son bölümlerde peygamber olmadan insanın doğruya ulaşamayacağı ve peygamberlerin özelliklerini genişçe açıklamış. İslam'ın ahlaki öğretilerinin akılcı medeniyette olduğu gibi değişken ve subjektif olmadığını, son derece güçlü ilkeleri olduğunu, özünde kötü olan bir şeyin kıyamet gününe kadar kötü, özünde iyi olan bir şeyin her dönem ve her yerde iyi olduğunu başlıklar halinde kategorize ederek sunmuş ve İslam'ın tüm sistemlere üstünlüğüne vurgu yaparak "safını seç" yönlendirmesiyle eseri noktalamış. Nedvi eserleriyle adeta batıya meydan okuyan bir yazar. Bu kitabıyla medeniyetlerin temellerini inceleyerek yegane doğrunun İslam olduğunu gözler önüne seriyor. Kitap size sadece veri sunuyor. Bu veriler ışığında tek doğrunun İslam olduğunu tüm kalbinizle hissediyorsunuz.
Din ve Medeniyet Üzerine
Din ve Medeniyet ÜzerineEbu’l Hasan Nedvi · Mahya Yayınları · 025 okunma
"Salık” dedi Danış Ata, “Adı Salık olsun! Adını ben verdim yaşını Tanrı versin! Adıyla nam salsın!" "Salık” çok güzel bir addır. “Duyumcu, duyuran" anlamındadır, Hun dilinde.
Marksizmin görmediği veya görmeyi reddettiği şey, Marksizmin kendi eserinin, metodolojik olarak tam da kendi temelini yıktığıdır. Maddesel dünya ile birlikte tamamen sekülerleşmiş duyumcu insan, gerçekte hâkim olduğunu sandığı duyumsal dünyanın yalnızca bir parçasıdır. Durum bu iken, bir parça içinde bulunduğu tüme nasıl hükmedebilir? İnsan hakikaten madde tarafından emilmiştir ve kendisini okyanusun ortasında boğulmak üzere olan ama hiç kimsenin yardımı olmadan kurtulabileceğini düşünen bir insanla aynı duruma düşürmüştür.
Sayfa 152 - 153Kitabı okudu
58 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.