“Canlılarda devamlılığı sağlayan genetiktir. Kültürlerde bu, yazıdır. Yazıyı değiştirmek bir soykırımdır. “Kültür soykırımı”; bu biyotik yani fiziksel bir soykırımdan daha kötü sonuçlar doğuracaktır. (…) Kültür soykırımı daha etkili ve devrimseldir ve geri dönüşü ya da çıkar yol yoktur. Bizde yazıyla birlikte dil de değişti, dilden daha önemli bir
18.yyda kaleme alınmış olmasına rağmen (günümüzdeki BAZI kadınların da); kendilerini haz vermeye yarayan, ev işine, süse püse adayan kişiler olarak yaşamasının tek sebebinin ataerkil düzenin bunu dayatması ve eğitimde kadına görevinin bu olduğunun gösterilmesini anlatan güzide bir eser.
Kitapla ilgili kötü eleştirilerin çoğunluğu ya da yarıda
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
Babası İbrahim Edhem Paşa, İmparatorluğun yurtdışına eğitim için gönderildiği ilk dört öğrencisinden biriydi ve madenler üzerine eğitim alan ilk mühendis olarak ülkesine dönmüştü.
Bunlara biraz dinlendikten sonra değinmek istiyorum. Çünkü sözcükler beni benden alıp kendi istedikleri yere götürüyorlar. Ruhum gövdemin sınırlarından çıkıyor ve beni anlamın saltık olduğu bir yoğunluğun ortasına fırlatıyor. Çok yoruluyorum.
Sayfa 68 - Müsadenizle yalnızca susmak istiyorum yavrularım :')Kitabı okudu
“Acele kararlar vermeyin. Küçük kişisel çıkarlarınızın ve endişelerinizin peşinden koşmayın kurtçuklar gibi. Ülkenizin temellerini yeniden güçlendirmeyi düşünün. Halkınızın yeniden daha iyi, daha yüksek eğitim alması üzerine kafa yorun.”
Felsefenin elması Joseph Jacotot'nun başına düşmüştür: 1818'de sürgünde bir devrimci olan Jacotot Belçika'da Fransız edebiyatı okutmanı olarak yarı-zamanlı bir iş bulur. Tek kelime Fransızca bilmeyen Flamanlara, kendisi de tek kelime Flamanca bilmediği halde hocalık etmek zorundadır... İkidilli bir Fénelon baskısı koşar imdadına; "öğrencileri"nin kendi kendilerine Fransızca ve Telemak'ı öğrenmelerine kılavuzluk eder. İnsanın bilmediğini de öğretebileceğini gösteren bu tuhaf deneyin sezdirdiği kaçınılmaz sonucu anlamakta hiç gecikmez Jacotot: Bilen ile bilmeyenin, öğreten ile öğrenenin, kol emekçisi ile zihin emekçisinin, kısacası zekâların eşitliği.
Bu şaşırtıcı hikâyeyi ve Jacotot'nun felsefesini anlatan Jacques Rancière hem eğitim üzerine çok özgün bir düşünce sunuyor hem de zekâların eşitsizliğini ve bilgi hiyerarşisini bahane eden toplumsal eşitsizlik tasavvurlarına önemli eleştiriler getiriyor. "Özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır," diyen Cahil Hoca, eğitimciler ve eğitim sistemi üzerine kafa yoranlar için olduğu kadar siyaset felsefesiyle ilgilenenler için de ufuk açıcı bir kitap.
Felsefe tek başına yeterli midir anlamı bilmeye? Bilmek sadece bilmek midir? Düşünmek için mutlak ve mutlaka fenomenolojiye mi ihtiyaç vardır?
Bu gibi bir çok sorunun cevabını aramış yazar Aster bu eserinde. Düşünmek bilmenin ardılı, bilgi ise ruhun ardılıdır diyor Aster. Buradan hareketle ruh bilmi ve bilgisiyle psikolojiye, Fenomenoloji ile
*Kitapla ilgili bilgi içerir.
Modern İran edebiyatının kurucularından olan Sadık Hidayet’in Kör Baykuş romanı dünya edebiyatında bir başyapıttır.
Soylu bir aileden gelen Hidayet 20 yaşında ailesiyle bağlarını koparır. Eğitim için gittiği Avrupa’da Batı kültürünü ve edebiyatını tanır. Rilke, Poe, Kafka beğendiği yazarlar arasındadır.
O birçok