Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre İnanır

Emre İnanır
@emreinnr
Yazar
Lisans
İskenderun
3 Ekim
36 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Evin yıkıldığı günü düşündüm ister istemez. Depremde ağır hasar almış ama yıkılmamıştı, bir sene sonra yıkmışlardı. Evin yıkılacağı günü haber alınca babam ortalıktan kaybolmuştu, gizlice evin yıkılışını izlemeye gittiğini anlamış, kızmıştım ona. İki – üç saat beklemiş, ama sonra dayanamamış, ben de gitmiştim. Ne de olsa on bir senem geçmişti o
İletişim Yayınları
Reklam
İki gün evde oturdum, üçüncü gün valizimi toplamaya başladım. Annem telaşla, “Nereye?” diye sordu. “Ankara’ya gideceğim,” dedim. “Bundan sonra Ankara’da yaşayacağım.” “Nasıl yaşayacaksın Ankara’da?” “Bilmiyorum, bir yolunu bulacağım işte.” “Antalya’da okulun ne olacak? Babana söz vermiştin o okulu bitireceğine. Vasiyeti sayılır o okulu bitirmen.” “Biliyorum ama şimdi yaşasa, o da aynısını yapardı. Ankara’da başka bir okula gireceğim, Dil Tarih Tiyatro’ya, yazarlık bölümüne. Yetenek sınavıyla alıyor.” “Nereden biliyorsun? Alacaklar mı seni o okula?” “Almak zorundalar.” “Neden zorundalarmış?” “Mecburum çünkü.” Annem hayatımın bütün kritik dönemlerinde olduğu gibi ağlamaya başladı, ben de bir sigara yaktım. Ankara’ya bileti aldığım gün, otogara gitmeden önce, depremden sonra yıkılan evimizin sokağına gittim.
İletişim Yayınları
“Müzeyyen,” dedim fısıldayarak, “Müzeyyen, ben ölüyorum.” “Ölen sen değilsin,” dedi biri. Ukala bir sesti. Niyetinin kötü olmadığını sezdim. Masadaydım. Mum hâlâ yanıyordu. Derin bir nefes aldım. Saat kaç olmuştu? Yatsa mıydım? Etrafıma baktım, birinin benim adıma karar vermesini bekledim. Boşunaydı. Boş… Boşuna… Boşa… kelimenin sesi
İletişim Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Emine'de bana karşı, bir şeyin değiştiğini hissettiğim anın bu ilk saniyesidir. Bu cehennem azabı günlerinde, bu saniyenin değerini ölçemiyorum. Ateşe atılmış bir adamın yüzüne akıtılan bir damla suyun değeri nedir? Bir gece yarısı, bir çölde yolunu şaşırıp kalmış adama, uzaktan görünen bir ışığın değeri nedir? Hasta döşeğinde müthiş sancılarla
İletişim Yayınları
Ah, şu çocuk gözlerindeki minnet! Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor. Fırtına içinde, viran bir gemi teknesi gibi sallanan bu sefil ve karanlık oda, ocağın kızıl akisleri içinde birdenbire öyle munis ve mesut bir yuva olmuştu ki… Biraz evvel hayata gösterdiğim emniyetsizlik için, kendi kendime utanıyordum.
İnkılap Yayınları
Reklam
Züleyha’nın Yûsuf’a Mektup Yazmaya Başlayıp da Hitaptan Öteye Geçememesi Züleyha, kalbi acının anlamına dair sınırlarda dolaşmaya başlayınca Yûsuf’a bir mektup yazmaya karar verdi. İçindeki hallere tercüman olacak sözcükleri bulup da Yûsuf’a göstermek istedi. Dedi, her vasfın karşılığı bir sözcük var nasılsa. Ben de halimi arz edeyim
Timaş Yayınları
“Eylül. 3 Babamın, annemin mektupları. Hep aynı terane. Onlara yazdığımı bilmiyor. Kimsem yokmuş gibi yaşıyoruz. Ya da unutmuş gibi. Oysa var onlar, biliyorum. Yakında dönecekler. O zaman ne olacak? Annem beni görmeden durabilir mi? C.'ye onların varlığını hatırlatmam gerek. Neden çekmiyorum?" "Eylül. 6 Bu yaz hiçbir ressam benim
Yapı Kredi Yayınları
- Ve hiçbiri konuşmuyordu, hatta üstlerine bile binemiyordun demek, Portuga? - Evet. - Oysa çocuktun, değil mi? - Evet. Ama bütün çocuklarda sendeki gibi ağaçları anlama talihi yoktur. Hem bütün ağaçlar da konuşmayı sevmez. Sevgiyle güldü ve devam etti: - Gerçek ağaç değildi bunlar, asmaydı. Sen sormadan anlatayım bari:
Bugün bu garip neşideden duyduğu şey hiçbir tesirle mukayese edilemezdi. Şu anlaşılamayan, zapt edilemeyen lisanla o ses güya Ahmet Cemil’in babasının matemine, İkbal’in mezarına, Lamia’nın uçmuş hülyasına, şu sobanın içinde hâlâ bir hayat bakiyesiyle çıtırdayan eserinin küllerine ayrı ayrı ağladıktan sonra bu hasta kalbin bütün elemleri, acıları,
352 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
1984
1984George Orwell
8.6/10 · 166,2bin okunma
Reklam
Bazen çıkık elmacık kemikli yüzdeki bir çift göz Winston'ınkilere garip bir ısrarla bakıyor, sonra başka bir yöne çevriliyordu. Alay sonuna yaklaşmaktaydı. Son kamyonda karmakarışık kır saçları olan yaşlı bir adam gördü; hep böyle durmaya alışkınmış gibi bileklerini önünde kavuşturmuştu. Artık kızla Winston'ın birbirlerinden ayrılma zamanları gelmişti. Son anda, kalabalık yollarını tıkamışken, kız elini Winston'ınkine uzattı ve hafifçe sıktı. Bu durum ancak on saniye kadar sürmüştü, ama Winston'a, elleri uzun süre birbirine kenetlenmiş gibi geldi. Kızın elini en ince ayrıntılarıyla öğrenmesine yetmişti bu süre. Uzun parmaklar, biçimli tırnaklar, çok çalışmaktan nasır bağlamış bir avuç ve bileğin altındaki yumuşak ten. Artık bu eli gördüğünde tanıyabilirdi. O anda, kızın gözlerinin ne renk olduğunu bilmediğini fark etti. Kahverengi olmalıydılar, ama koyu renk saçlı ve mavi gözlü kişilere bazen rastlanırdı. Başını döndürerek ona bakması korkunç bir çılgınlık olurdu. Elleri birbirine kenetlenmiş, gözleri ileride, kalabalığın ortasında dururlarken, kızın gözleri yerine yaşlı tutsağın hüzün dolu gözleri Winston'a bakıyordu.
Çok defa düşünürüm: Bâkî ile Sinan acaba dost oldular mı? Süleymaniye’nin yapıldığı yıllarda Bâkî yirmi beşle otuz arasında genç bir molla idi. Bir yıl kadar da Süleymaniye binalarının inşasına nezaret etmişti. Kim bilir, belki de Türkçe’yi o kadar kudretle bükmesini burada, nizamını yakından bilmediği bu sanatın gözü önünde, çıldırtıcı bir
Rastgele bir numara çevirdim, genç bir kız açtı. “Pardon devlet memuru musunuz?” “Sapık mısın?” “Hayır. Memur musunuz?” “Değilim.” “Güzel. Ben sapık değilim siz de memur değilsiniz. Peki o zaman bu şehrin en işlek caddesi neresi acaba? Herkesin bir gün mutlaka geçeceği cadde.” “Ne bileyim, İstiklal Caddesi herhalde. Sen kimsin?” “Bu hayatta rastgele çevirdiği telefon numaralarında karşısına çıkan seslerden başka kimsesi kalmamış biriyim. Belki de ben senin şuuraltınım.” “Kaç yaşındasın sen?” “Beni boş ver. Konu ben değilim ki. Hiçbir zaman da olmadım. Asıl sen kimsin? Senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? Şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? Seni karşılıksız seven insan kimdir, ne halt yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? Eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatrını sor bu vesileyle. Yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. Bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin. Çünkü büyük bir tecrübeyle konuşuyorum, tecrübe ıstıraptır güzelim ve zannettiğinden çok daha fazla ıstırap çektim. İstersen sonra yine araşalım, daha 64 dakika bedava konuşma hakkım var çünkü. Emrah Serbes, Erken Kaybedenler
Geri112
195 öğeden 181 ile 195 arasındakiler gösteriliyor.