Bu kitabı bitirdiğimde ilk aklıma gelen, #Dostoyevski gibi insanlar iyi ki var olmuş, bizlerin aklımızdan geçen ama söyleyemediğimiz cümleleri evrene bırakıvermişler. Mesela aşağıdaki gibi cümleleri:
(Sözüm meclisten dışarı)
Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamaz, olanlar yalnız aptallardır. Evet efendim, on dokuzuncu yüzyıl adamı en başta karaktersiz olmalı, böyle olmaya manen mecburdur; karakter sahibi, çalışkan bir insansa oldukça dar kafalıdır. Kırk yıllık bir ömürden sonra bu inanca vardım.
Ama insanoğlu korkunç derecede nankördür. Evet, eşi bulunmaz bir nankör...
Kırk yaşındayım artık, şaka değil; kırk yıllık koca bir ömür, ihtiyarlığın ta kendisi. Kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır; bayağılık, hatta ahlaksızlıktır! Tüm samimiyetinizle, dürüstçe söyleyin, kırk yaşını kim geçer? Ben söyleyeyim size: Aptallarla namussuzlar.
1964 yılında yayımlanan, #Yeraltı ve #sulusepken başlıklı iki bölümden oluşan bu başyapıtı her okuryazar insan mutlaka okumalı. #Hezeyan ve #iççatışma dendiğinde bu eser baş sıralarda akla gelmelidir. Öyle bir kalem ki, kendinizi bu zat-ı muhteremin beyninin bir lopu gibi hissedecek, anlattığı her makul veya saçma mevzuyu en ince detayına kadar algılayacak ve hak vereceksiniz.
Okumaktan başka yapılacak işim, gidecek tek yerim yoktu. Çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum.
Sonuç olarak, Dostum Dostoyevski’nin de söylediği gibi, ‘Nihayet şuna geliyoruz baylar: En iyisi hiçbir şey yapmamak! Bilinçli tembellik hepsinden iyi! Onun için yaşasın yer altı!’
#yaşasınyeraltı