MAHKUMLAR ARASINDA
600 kişinin barındığı koca hapishaneyi şu iki kelime ile hulasa etmek mümkün: Ah ve af!
Aziz arkadaşım:
Bir akşam garipliğinde mektubun elime gökten düşer gibi düştü. Bütün varlığımı hüzünlü bir sevinç kapladı. Var ol, sağ ol! Biz insanlar noksan yaratıklarız!.. Aranmak, sevilmek isteriz! Gerçekten bizi alâkalar
Evet sizin de tahmin ettiğiniz üzere bu yazda Harper Lee’nin Pulitzer ödüllü efsanevi romanı ‘To kill a mockingbird’ yani ‘Bülbülü Öldürmek’ kitabından bahsi açacağız. Tabi bir hukukçunun bakış açısıyla. Sıkılmayacağınızı garanti edebilseydim ederdim ama malesef garantörlük sıfatına sahip değilim. Anladınız siz
Romanı 6 yaşında küçük bir kızın
Zeze ye üzülenlerin tamamına diyorum, sensin zeze ciliğin bekçisi, senin yüzünden devam ediyor.
Inanmıyor musun... Suriyedeki krizin ve yeni zezelerin ortaya çıkmasında senin suçunu parmağındaki seçim mürekkebi ele veriyor. Ya da cezaevlerindeki yeni zezeler senin eserin susma ses çıkarmama seçiminden dolayı... Veya çindeki zeze kadar talihli
"Ne olursan ol gel, benim yanımda fitne vardır dayanabiliyorsan gel"
Hani dillere plesenk ettiğiniz sözün orjinali budur... Celaleddin Rumi, aşkın olduğu yerde fitnenin de olduğunu iyi bildiğinden, baştan uyarmıştır. Aşk'da fitne vardır evet, aşkın olduğu yerde fitne kaçınılmazdır... Hele ki aşık olmadan, tasavvuftan birhaber iken bu
Kovit sevdiklerimizi, yakınlarımızı bir bir bizden alırken, hayatımıza kaldığımız yerden devam etmek ne acı değil mi? Ama hayat devam ediyor. Ölenle ölünmez diye bir söz vardır. Biz geride kalanlar da bu söze uymak zorunda kalıyoruz. Evet zor da olsa insanlar hayatlarına kaldığı yerden devam ediyor. Neden böyle bir giriş yaptım ben de bilmiyorum.
Sevgili Sami!
Mektubunu aldım. Hatrın için beş on dakika derin hayalle-rimi terk ederek karanlık bir çukura benzeyen bu âleme ayak bastım.
Ey Çocuk! Madem ki bu dünyanın bir tımarhane, insanların deli olduğuna inanıyorsun, öyleyse benim deliliğimi niçin garip-siyorsun. Herkes gibi bir deli olmamamdan kaynaklanıyor bu sa-nırım.
Evet azizim! Ben
Amak-ı Hayal, Filibeli Ahmed Hilmi tarafından 1910 yılında yazılmış olan, Türk edebiyatının ilk felsefi ve gerçeküstü romanıdır. Bu özelliklerinin yanı sıra eser bilhassa tasavvufi içerikler muhteva etmektedir ve temelde sufi metafiziğinin başlıca düşüncelerinden "vahdet-i vücud" düşüncesini ele almaktadır. Vahdet-i vücud inancına göre
– Söyleyin, buraya gelmeye nasıl razı oldunuz, diye sordu. Sizi çağırışım, bütün mektubum saçma… Durun, nasıl olup gelmeye razı olduğunuzu tahmin edebilirim ama niçin geldiniz, işte asıl sorun? Sadece korktuğunuz için mi geldiniz?
Katerina Nikolayevna ürkek, dikkatli dikkatli onun yüzüne bakarak:
– Sizi görmek için geldim, dedi.
İkisi de çok