Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alnında “damat, damat!” yazıyordu sanki. Ama teyzenin onayını istememişti daha. Para yoktu cebinde, ne zaman olacağı da belli değildi. Köyden kendisine bu yıl ne kadar geleceğini de bilmiyordu; köyde bir evi bile yoktu... Ne parlak bir damat adayı!
Hâlbuki îmân bahçesi burnunun dibindeydi.
İki evladını küfrün ve şirkin elinden kurtaran Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) eşini kurtaramaz. Öyle ya! Hidayet Allah’ın elinde, bizler sadece tebliğ ile memuruz. Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) validemiz ne yapsa, eşinin iman etmesine vesile olmaz. Mâlik küfründe direttikçe diretir. Bir gün, dışardan eve geldiğinde Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ), Enes b Mâlik (radıyallahu anh)’e “Lâ ilâhe illallah, Muhammede’r-Rasûlullah” kelime-i tevhidini öğretiyordu. Bu manzarayı gören Mâlik çıldırır ve sinirli bir şekilde: “Oğlumu bana karşı ifsat etme.” der. Ümmü Süleym (radıyallahu anhâ) ise, “Ben onu ifsat etmiyorum.” der. Bunun üzerine Mâlik sinirlenir ve ailesini bırakarak evi terk eder. Yolda eskiden kalma husumeti olan kişiler tarafından öldürülür. Müşrik olarak öldürülür, hâlbuki iman bahçesi burnunun dibindeydi.
Reklam
Rahatsızlığın şimdi kendini belli ediyor, kendi işime bakmam konusunda beni uyarıyordu. Ben evi süslemek ve zihnini rahatlatmak için oradaydım, seni soru yağmuruna tutmak için değil.
"Ah! Dünyaya sığamayan bir ruhtan ne kaldı! Bir başkasının dağınık, yarım yamalak birkaç dizesi, tam bir dörtlük bile değil. Dünya üzerinde gidip geliyor, sevdiklerimin çevresinde dolaşıyorum, ama kalpleri kapandı onların. Nereden gireyim? Nasıl dirileyim? Sahibinin kapalı evi çevresindeki köpek gibi dolanıyorum. Ah, sizin sıcak, canlı vücutlarınız tarafından, boğulmuş gibi yakalanmaksızın, özgürce yaşayabilseydim!"
Sayfa 344 - Can YayınlarıKitabı okudu
Özne mutlak anlamda hiç de kendiyle özdeş (kendiyle kaim) değildir, ama doğrusu bir başka özneyle özde eştir. İşte bu özde eşliktir ki özneler arası ünsiyeti peyda eder -bu en yalın anlamıyla s(ev)gidir. Bu, söz gelimi eşimle aynı evi paylaşmamdır, aynı evi, aynı rahmi, aynı karnı... Eş'liği dar anlamda almamak lazım. Öznenin özneyle bitişikliği, komşuluğu, kardeşliği (karın-daşlığı), kısacası eşliği söz konusudur. Özdeşlik değil, öz-de-eş-lik kısacası..."
Bindörtyüz şu kadar sene evveldi; Mekke'ye Yemen'den bir düşman geldi. Çil yavrularından çokluk ordular, Kâbeyi yıkmaya geliyordular. Önlerinde bir fil vardı, kocaman... Ot bitmez çöllerde bir sel ki, yaman. Kureyş, yeryüzünde en soylu oymak, İbrahim Peygamber neslinden yumak, Dağlara çekildi hâli görünce. Ev, Allah'ın Evi, bütün düşünce... Dediler: Kâbeye sahibi kefil! Birden birşey oldu, yere çöktü fil. Ebabil kuşları... Gök benek benek... Olur... Elverir ki, Allah ol desin: Küçük serçe koca kartalı yesin! Derya derya ahenk, dalgalarında, Minicik birer taş, gagalarında, Düşmanın üstüne kuşlar üşüştü. Her taş bir askerin başına düştü. Ölen, kaçan, çığlık, nâra, kıyamet! Keremli Mekke'de, derken selâmet... Fil tarihi, işte oluş, sene bir! Bindörtyüz şu kadar evvel, gene bir!
Reklam
"Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme,ne kadar zeki oldugunun keşfedilmesini bekleme. Daireyi tamamla. Kapiyi kapat, plagi degistir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kisiyi bırak ve şu anda kimsen o ol."
Kolay değildi babadan , anadan nefret etmek. Nefret ettiği halde yine onlardan sevgi dilenen bir çocuk gibi , kırk beş yaşında bir çocuk gibi , kırk beş yaşında , evet kırk beş yaşında bir çocuk gibi yanlarında yörelerinde dolanmak , kendini beğendirmeye , sevdirmeye çalışmak , yaptığı her şeyi içindeki öfke ve nefret duygusuyla hep o küskün halle yapmak , büyüyememek, tam olamamak, kendini ait hissedememek, güvensiz ve tedirgin baba evi ziyaretlerinde susmak , susmak ve durmadan susmak kolay değildir .
"mağaranın ışıkla dolmasını diledim, böylece ihanetinin bana ne yaptığını... beni kime dönüştürdüğünü görebilirdi."
Olimpos YayınlarıKitabı okuyor
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.