Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Tevfik uyarı bu sene fark ettim ve storytel aracılığı ile bitirdim Bu kitabında 13 öykü bulunmakta 1. Öykü ile 3 öykü bağalntılı gibiydi buluta yüklenme ile alakalıydı kepler öyküsü gerçekten iyidi. Havana beach olayında zavallıma çok üzüldüm.Hoşgeldin bebek ve düğün temalı öyküsü açıkcası bilimkurgu değildi. Twitter benzetmeli öyküsü de bilimkurgudan ziyade sosyal medyanın insanı nasıl esir altına almasına dayalıydı. Tevfik Uyar'ın öykülerini beğenerek okudum. Alttan alta göndermeler barındırıyor bu yönünü de sevdim. Okumanızı onun deyimi ile "arz ederim."
Bugüne kadar iletişim kurmayı değil, konuşmayı ve otomatik tepkiler vermeyi öğrenmişiz. Kitabı okurken yaptığınız birçok yanlışı fark edeceksiniz. Öncelikle kitap sadece şiddetsiz iletişim üzerinde değil, sağlıklı bir iletişimin nasıl olması gerektiği üzerinde de duruyor. Dolayısıyla herkesin okuyabileceği hatta herkesin okuması gerektiği muhteşem bir kitap olduğunu düşünüyorum. Dilinin sadeliği yanında, içerdiği örnek diyaloglarla ister öğretmen-öğrenci ister annebaba-çocuk ister karı-koca.. Kısacası bütün ilişkilerimizin kalitesini arttıracak, samimi bağlantılar kurmamızı sağlayacak harika bilgiler içeren bir kitap. Kesinlikle tavsiyemdir.
Salinger’la tanışmamız pek iyi geçmemişti. Çok büyük bir beklentiyle başlayıp büyük bir hayal kırıklığıyla ayrılmıştım Çavdar Tarlasında Çocuklar’dan. Öykülerini daha çok sevdim. Bayılmadım, tam benlik bunlar demedim ama eli boş da dönmedim.
Bu öyküleri okurken bir daha fark ettim ve teyit ettim ki, ben konuşma çizgilerini çok sevmiyorum. Hele de bir metnin tamamına yakını konuşma çizgilerinden oluşuyorsa, okuma keyfim düşüyor. Bir konuşmayı takip etmek zorunda kalmak, o konuşmanın içinden öykünün damarını yakalamaya çalışmak yorucu geliyor bana. O öyküden bana ne kalacaksa, ben onu hikayenin içinden kendim tutup çıkarmak istiyorum sanırım. Bunu başkasının ağzından duymak işin büyüsünü bozuyormuş gibi hissediyorum.
Salinger da konuşma çizgilerini pek sıklıkla ve bolca kullanıyor. Bu yüzden, bir kitabını daha alıp okur muyum, sanmıyorum. Yine de beni bu kitaptan mutsuz göndermediği için müteşekkirim.
"Duygular asla basit değildi. Nine biliyordu. Kaldırınca, altından başkaları çıkıyordu..."
Diskdünya serisinin altıncı, Cadı Romanları alt serisinin ikinci kitabı Ucube Kocakarılar; William Shakespeare'in eserlerine göndermeleri, sıradan bir durumun mizahi ve şaşırtıcı bir üslupla yansıtıldığı anlatımı, çok renkli ve eğlenceli karakterleri, dengeli br düzlemde işlenen absürt olgularla harmanlanan hikayesi ,zengin fantastik içeriği ve zekice kurgulanmış diyalogları ile çok keyif aldığım ve beğendiğim bir kitap oldu. Özellikle Havamumu Nine ve Ogg Ana başta olmak üzere cadıların birbiri ile kurduğu etkileşim ve mizah seviyesi yüksek diyalogları ile seride favorilerime giren kitaplardan biri oldu.
Lancre Kralı Verence gizemli bir şekilde öldürülür. Tabii ki Ölüm, bu anda tüm dikkat çekici varlığı ile yanındadır. Her zamanki uygulamayı takip etmeyeceğini söyleyince Merhum Kral büyük bir şaşkınlık yaşasa da kendi ölümünün intikamı için uyum sağlar. Bu süreçte Krallık Varisi şatodan kaçırılır ve Koçbaşı Dağlarında yaşayan Havamumu Nine, Ogg Ana ve Magrat'tan oluşan cadı Konseyi'ne teslim edilir. Kendi hallerinde yaşamlarına devam eden cadılar, Diyar'ın rahatsızlığını, varlık sürecini tehdit eden unsurları fark ederek heyecanlı bir maceraya atılacaklardır.
Zaman yolculukları,krallar, kraliçeler,ruhlar, Ölüm karakteri, bütün diyarı temsil eden canlı bir bilinç, hayatın insanların bakış açısına yansıyan bir temsili olan tiyatro gibi unsurları zekice diyaloglar ile yapılandırılmış hızlı akan keyifli bir kurgu ile işleyen bu kitap önerimdir.
Kitabın dili çok akıcı hiç sıkılmadan bi oturuşta okuyabileceğiniz türden fakat biraz daha argo ve günlük ifadeler yer almakta okurken ilk başta beni rahatsız etmişti fakat okudukça kitabın günümüzün özetini, Türkiye gerçeklerini de ne kadar barındırdığı fark ettim. Bununla beraber kitabın dili, konusunun ne kadar hayatımızın içinde oluşunu gördükçe rahatsız etmemeye başladı. Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi bir kadınla bir ülkenin aslında ne kadar benzediğini gösteriyor
Anlatmayı en çok sevdiğim anım. Lisans dönemindeydim sanırım. Yaz ayları olmalı. Memleketteydim. Bir kitaba çok sinirlenmiştim. Bulduğum her yerine notlar yazıyor, bir yandan da bağıra çağıra konuşuyordum. Abimin geldiğini fark ettim ama umursamadım. "N'apıyorsun?" dedi. "Abi" dedim, "çok sinirliyim. Uğraşma hiç
Cengiz Recai serisinin tüm kitaplarını sırasıyla okumaya çalışırken yeni bir basımı olduğunu fark ettim. Benim okuduğum, Beyaz Cehennem ve Kral Faruk’un Elmasları kitaplarından önce yazılmış bu eser ilk kez basılmış. Önsözden anladığım kadarıyla bulunmayan başka Cingöz Recai serileri de olabilir. Bu durum beni hem sevindirdi hem de seriyi sırayla okumak istediğim için okumaya devam etsem mi diye tereddüte düşürdü. Yine de kesin bir bilgi olmadığı için okumaya devam edeceğim, bir yandan da yeni basımlarını bekleyeceğim. Bu kitaba gelirsek serinin diğer kitaplarından biraz farklıydı; Cingöz Recai fazla saklanmak zorunda kalmadığı için kafa değiştiren kılık değiştirmeleri yoktu, bu da anlam karışıklığını önledi. Ayrıca bir cinayetle başlayan kitapta cinayetin çözülmesi süreci Cingöz Recai ve Mehmet Rıza ile devam etti. Avukat Fazıl’ın Belkıs’la nikahından sonra evinin banyosunda bulunan cesedinin incelenmesiyle, cinayetten önce bir süredir bahçede dolaşan siyah pervaneler ve duyulan baykuş seslerinin esrarı da çözüldü. Bu kitapta Cingöz’ün yardımcısı Necla karakteri var. İkisi birlikte cinayeti çözmeye çalışırken polise de yardımcı oluyor. Sadece kitabın başında, eli kolu bağlanan Belkıs karakterinin elini çözmeyi başardıktan sonra ayağını çözmeye çalışmayıp da bir tuğlayı fırlatıp ses çıkararak yardım istemesi çok mantıksızdı.
Hırsızlık değil de cinayeti konu alan bir dedektif romanıydı. Bu da benim için daha keyifli bir okuma deneyimi oldu ama Cingöz varken hırsızlık olmayınca da bir eksiklik oldu.
Birkaç asırdır içinde bulunduğumuz kültür buhranından, bu buhrana nasıl muhatap olduğumuzdan ve bu buhrandan nasıl çıkabileceğimizden bahseden fark edilmesi ve sindirilmesi zor olan düşüncelere kapı aralayan bir kitaptı. Yavaş yavaş okunması gereken zor ama güzel bir kitap.
Spoiler Tadında
Günümüzde birebir aynısı olmasa da benzer vakalarla karşılaşabileceğimiz fakirlikten zenginliğe öyküsü. Birden bire parayı bulan kişiler aniden ilgi odağı olurlar ancak kimsenin gücü yetmez bu kişileri bu devirde öldürmeye. Kino'nun kıt kanaat inci satarak geçindiği bir hayatı vardı eşi ve çocuğuyla birlikte. Bir gün durduk yere çocuğu akrep
İnsan bazen yaşamı boyunca sahip olduğu ya da her zaman onunla birlikte olacağını zannettiği her şeyin belki de bir gün onu terk edebileceğini unutuyor. Sanıyor ki yanındaki her insan hiçbir zaman gitmeyecek. Tıpkı kitabın içindeki karakter gibi. Üstüne üstlük bir de en çok güvendiği insanların ihanetiyle de karşılaştığı zaman onun için büyük bir çöküş oluyor. İnsan böyle bir durumda artık ne kadar dibe gidebilirse o kadar gidiyor.
Kitap oldukça ilginç başladı. Selim yurt dışına gittiğini hatırladığı anda İstanbul'da bir hastanede gözünü açtı. Ne olmuştu da buraya gelmişti?
İkili ilişkiler, güven, arkadaşlık, dostluk ve aslında yaşamdaki birçok kavram zemininde güzel bir hikaye vermiş yazar. İçindeki birçok cümle üzerinde defalarca düşündüm. İnsanlık ve insan olmanın ne büyük bir sanat olduğunu hatırlatıyor diğer yandan. Başımıza gelen her şeye yüklediğimiz anlama göre belki ondan sonrasını şekillendirmeye çalışıyoruz ama çoğu zaman yanlış düşündüğümüzü fark etmiyoruz bile. Yaşamda her şeyin bir nedeni var şüphesiz.
Her insan bizi bir yere getiriyor. Ondan sonrası ise bizim yolumuz. Manevi yönü yoğun olan kitapları sevenler için güzel bir seçim olacaktır. Mevlana, Şems ve tasavvuf ile geçen satırlarda yaşama dair çok şey bulacaksınız.
Yine çok severek okuduğum bir kitabın yorumu ile geldim.
Mevzu nefretten aşka olunca zaten kitaba beklentim yüksek başlamıştım ve beklentimi fazlasıyla karşıladı.
Yan karakterleri de en az ana karakterler kadar sevdiğim dolu dolu bir konuya sahipti.
Gelelim kitabın konusuna;
Beatrice ikiz kardeşi Jules ile yaşıyordur ve bir doğumgünü partisinde Jamie ile tanıştırılır. İkisi de birbirini görünce beğenir fakat konuşmaya başladıkları anda birbirlerine ne kadar zıt olduklarını anlarlar ve birkaç talihsiz kaza ile gece sonlanır.
Beatrice’in de Jamie’nin de kararı nettir. Bu işin oluru yoktur ama bu kararları Jules ve sevgilisini durdurmaz. Bu kez farklı bir yolla ikiliyi bir araya getirmek isterler.
Bunu farkeden Beatrice ve Jamie ise hayatlarına bu kadar müdahale ettikleri için arkadaşlarından intikam almaya karar verirler. Düşman olarak oturdukları masadan sahte sevgili olarak kalkarlar.
İşte olayımız tak olarak buradan sonra başlıyor.
Arkadaşlarına sevgili olduklarını ikna etmek için öyle performanslar sergilerler ki bir zaman sonra hangi tavırlarının rol hangi tavırlarının gerçek olduğunu algılayamazlar. Birlikte vakit geçirdikçe ve normal olarak konuşmaya başladıklarında ise zıt karakter olsalarda ne kadar uyumlu olduklarını fark ederler.
Yani iki yanlış bir doğru ediyor ediyor sözünün doğruluğunu yavaş yavaş öğrenirler.
Her sayfası her sahnesi çok tatlıydı.
Beatrice’i sevdim ama favorim kesinlikle Jamie oldu. Bee’nin sebze ihtiyacını karşılamak için sebze püreleri ile çorba yapması ve resim kursuna gittikleri sahne mükemmeldiiii
Düşünceli ve güzel seven adamlar ne zaman favorimiz olmadı kiii
Tavsiye ötesi tavsiyemdir
2000lerden önceki king mi? Yoksa sonra ki King mi? Ben bu soruya her zaman önceki diye cevap vereceğim. Çünkü ben daha çok hem sessiz Kasaba temasını hemde sağlam bir gerilimi seven okurlardanım. İşte 2000 öncesi King buydu. Yerinde betimlemeler, adeta parmaklarımızın çevirdiği sayfalarda yaşayan bir canlı Kasaba, Kasabanın içinde ki gizemli
Kısa kısa ve birbirinin devamı sayılabilecek denemelerden oluşan, insanı bakış açısını değiştiren önemli bir kitap. Günlük hayatta kullandığımız ve duyduğumuz kelimelerin, hislerin kökenine inerek, okuyucuya çok farklı bir anlam
algısı kazandırıyor yazar.
Görmek ve bakmak, imrenmek ve heves etmek, düşünmek ve dalmak, dikkat etmek ve dikkat kesilmek, hırs ve irade, sanatçı ve düşünür gibi kelimeler arasındaki fark, insanın hayatına çekidüzen vermesini sağlayacak kuvvette etkili bir şekilde kaleme alınmış.
Kolayca akan kitaplara göre anlaması biraz zor bir düşünce kitabı olduğundan, geniş bir vakitte okumanızı tavsiye ediyorum.
Genel olarak insanın patolojik davranışları açısından mükemmeldi lakin diğer yandan insan davranışları ve psikolojisine yönelik açık hedefler belirlenmesini saçma buldum.
Aşağılık duygusunu ve kompleksini o kadar iyi anlatmıştı ki, kitap kapağını izletti, kütüphaneden iyi ki almışım dedirtti. Etrafımdaki kompleks sahiplerini tanımlayabilmemde de
·
Puan vermedi
BAZILARI ÇİRKİN SEVER!Ronaldinho, kocaman dişleri, kocaman gülümsemesi ve kocaman saçlarıyla daha küçük yaşta fark yaratıyordu. Üstelik bu çocuğun vücudunun her yeri ayrı oynuyordu. Futbol topuyla rakibine çalımlar atarken, topun ayağına yapışık olduğuna yemin edebilirdiniz. Dünyanın en iyi futbolcuları arasında yer alan, pek çok ödül kazanmış, oynadığı takımların başarılarında büyük payı bulunan bu futbol yıldızının en büyük destekçisi, kendisi de bir futbolcu olan ağabeyiydi. Kardeşindeki yeteneği görmüş, onun yolunu açmak için elinden geleni ardına koymamıştı. Küçük yaşta babasız kalan ailelerinde, sevgiye, başarıya, refaha duydukları özlemi futbolla giderdiler.Ne var ki futbol yalnızca futbol değildi. Bunun reklamı vardı, ürün satışları vardı. Üstelik, "İyi bir oyuncu, ama yakışıklı değil!" denilerek bazı kapılar yüzüne kapatılmıştı. Lakin Ronaldinho dünya çapında bir futbolcuydu. Futbolsever herkesin gönlünde taht kurmuştu. Çünkü zamanında ona kapılarını kapatanların unuttuğu bîr şey vardı: Bazıları çirkin sever!
