Söylediklerin benim için Bir Delinin hayali ve senin de en az benim kadar deli olduğunun farkındayım. Aksi takdirde benim için kelimeler biriktirmezdin.
Türkiye’nin gelişememekliğine “içeriden” bir bakış.
Adnan Dalgakıran ihracatçı bir işadamı. Onun gibi insanlar, tekerlerine çomak sokulmasın diye, genellikle kendi ülkelerinin hâlini, yani siyasî iktidarı yüceltmek, en azından eleştirmemek yolunu seçerler. Anlaşılabilir bir tavır.
Oysa Adnan Dalgakıran, kitabının adından da anlaşılacağı üzere, böyle yapmıyor. Türkiye’nin dünyada işgâl ettiği seviyenin vasatlığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu seviyeden yukarı tırmanmamız gerektiğini, yoksa hep debelenip duracağımızı istatistiklerle açıklıyor. Kendisine bunun için bravo demeliyiz.
Yıllar içinde, ticaretle uğraşan ve bunda başarılı olan insanların çok zeki olduklarını daha iyi anlıyorum. Bir işin başında olup onu yönetebilmek büyük mesele. Zaten bu yönde bir tecrübesi bulunmayan insanların dünyaya bakışları da çoğu zaman yararsız ve işi yokuşa süren özellikler sergiliyor. Ancak söylemek gerek, A. Dalgakıran’ın eleştiri ve fikirlerini başka herkes de söyleyebilir. Bunları düşünmek ve söylemek için bir işadamı olmaya gerek yok. Herkes her şeyin farkında. Herkes her şeyi biliyor. Anlaşılan, fotoğrafı ortaya koyduktan sonra asıl iş, düşünülenleri hayata geçirebilmek.
Bunun için yapılması gereken de belli aslında: Akılcı bir plan yapıp, bu planın işlemesi için maddî-manevî irade göstermek. Zannedildiğinden daha zor olduğunun farkındayım. Özellikle de sözde demokrasi çağında. “Türk’ün yasağı üç gün sürer” sözünün geçerli olduğu bir ülkede…
Acaba ülkelerdeki bu tür atılımların daha çok savaşlardan veya devrimlerden sonra görülmesinin bir nedeni de bu mu ola?
YüzleşmeAdnan Dalgakıran · Kronik Yayın · 202175 okunma
Sanırım beni kitaplarla ilgili en çok etkileyen şey, pek de ciddi sayılmayacak bir dille, okuyan herkese hitap etmesine rağmen çok ciddi konulardan bahsedebiliyor olmaları.
Bu kitabı 17 yaşında okusaydım da severdim, fakat bambaşka açılardan.
Bu kitabı 19 yaşında tekrar okusam, farklı bir duygu hissederdim.
Bu kitabı yıllar sonra tekrar okursam, şu an anlamadığım pek çok yeni şeyi de görürüm.
Bu bana büyülü geliyor. Birçok kitapta ve hatta filmde de benzer bir durum olduğunun farkındayım tabi ki fakat bu kitap, bu kadar ciddi meselelere göre oldukça geniş bir yaş aralığına hitap ediyor.
Başlarda dili biraz lakayt gelmişti fakat okudukça yazarın asıl derdinin edebiyat yapmak ya da süslü cümleler kurmak olmadığını, anlatmak istediği şeyi mümkün olan en sade en net ve en anlaşılır şekilde okuyucaya ulaştırmak olduğunu anladım. Ve bunu çok beğendim.
Tek seferde bitirebileceğiniz ama etkisini çok daha uzun süre göreceğiniz bir kitap. Tavsiye ederim
Nerden başlasam bilemem hiç
Gözlerinde yaşları kurutup gel
Her şeyi anlayamam sen arasından seç
Bu kadar dermanı sen içinde ederken dert
Her kabahate ceza olarak küs derim
Ama sadeliğe renk katacak süs benim
Farkındayım tekrar eden seçmece sözlerin
Bunları dedirten belki de son günlerim
Şimdi dar ağacım o güzel örgülerin
Sen ol her derde derman zaten ben gülerim
Çaldım sana cennettin bahçesindeki son gülleri
Allah verirken cezasını sensiz geçen dünlerin
Tekrar konumuza dönecek olursak; sizlerin de her modern insan gibi ortalama şeyler yediğinizin ve ölü yakınlarınızı yemek gibi ilginç bir düşüncenizin olmadığının farkındayım. Ama en baştan söyleyelim, zira biraz sonra okuyacaklarınız gerçekten de canınızı çok sıkabilir. Çünkü bu kısmı okuduğunuzda, beyne faydalı gıdaları aramak yerine, beyne zararlı besinlerden uzak durmanın çok daha öncelikli olduğunu göreceksiniz. Nihayetinde, hepimizin üzerinde modern insanın beslenme laneti bulunmaktadır. Yani özetle, ilkel olmak ayrı bir dert, modern olmak daha ayrı bir dert sevgili insan.
“Sana yardım etmedim diye devlet neden beni cezalandırsın ki?”
“Bilemiyorum ama vardır bir cezası. En iyi avukatı tutup seni cezalandıracağım.”
“Bak beni bu zırvalıklarla ikna edemez, korkutamazsın. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun doksan sekizinci maddesine göre suç işlediğimin farkındayım. Kurtulursan ve şikâyet edersen bir yıl hapis yatabilirim, hatta ölürsen üç yıl yatarım. Bence esas konuşmamamız gereken mesele de bu: neden bir başkası uğruna eyleme geçmediğim için devlet beni cezalandırıyor, ben neden bir başkası için zorunlu olarak iyilik yapmak durumunda bırakılıyorum?”