Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Türü: Sosyal Roman
Kiralık Konak, Romancı, gazeteci, şair ve diplomat olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu‘nun 1922 yılında yayınlanan ilk romanıdır. Yazar, bu romanında Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet kuşakları arasındaki görüş, anlayış ve yaşayış farklılıkları üzerinde durur.
Anadolu’da Tanzimat Dönemi
Okundu, yaşandı ve bitti her Murathan Mungan kitabı gibi.
Aynı lezzet ve yine dimağımızı alt üst eden diyaloglar.Murathan Mungan şiirsel anlatımı, ve yine harika bir oyunla karşımızda.Hissetmek garanti hülyalara dalmak bedava.
Törelerle bezenmiş yine bir doğu kültürüyle karşımızda.
İki husumetli aşiret, iki kan düşmanı, iki toprak ağası.
Şerho
27 Kasım 2019 Çarşamba
18:11
"Toplumun kadına hazırladığı yazgı genel olarak evliliktir. Kadınların çoğu evlidir, evlenip ayrılmış ya da dul kalmıştır. Evlenmeye hazırlanmakta ya da evlenmediği için dertlenmektedir."
Evlilik Çağı, Simone de Beauvoir
Merhaba!
Güngör Dilmen'in Kurban oyunu ve bazı meseleler hakkında konuşmak için
”Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.” (Mustafa Kemal Atatürk)
"İslamiyeti ele alıp Türklüğü inkar etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir."
Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi yazarımız bu üç kavramı,
Yakın Ertürk kimdir? İlk önce bununla başlamak gerek.
Cornell Üniversitesi'nden 1980 yılında kalkınma sosyolojisi alanında doktorasını alan, 1986'dan Ekim 2010'a kadar ODTÜ Sosyoloji Bölümünde öğretim üyeliği yapmış, daha önce Riyad Üniversitesi(1979-82) ve Hacettepe Üniversitesi'nde(1983-86) de görev yapmış, çeşitli kuruluşlara uluslararası
Babalar ve Oğullar, Ivan Turgenyev’in kaleme aldığı bir romandır, eserde yazar dönem Rusya'sının toplumsal görünümünü, siyasal yapısı, aile yaşam koşullarını kendi yetiştirilme şeklini göz önünde bulundurarak açıklamaktadır. Romanın kurgulanmasında 19. yüzyılda gerçekleşen toprak reformunun büyük katkısı olmuş, yeniliklerin ele aldığı konular ve
İbn Haldun'un "Coğrafya kaderdir" sözü bu kitapla bir kez daha anlam buldu bende.
Kitap, yaşanmış gerçek bir hikayedir ibaresine yer vermiyor ama siz töre cinayetlerinin, gelenek ve göreneklerin hayli yoğun yaşandığı coğrafyada bu hikaye gibi nicelerinin yaşandığını bildiğinizden içiniz acıyarak okuyorsunuz.
Kahramanlarımızdan Meryem, annesiz kaldıktan sonra sözü çok geçerli olmayan babası tekrar evlenmiş, aile yönetimi Şeyh olan amcada sözü kanun gibi kimse onun dediğinin dışına çıkamıyor, Cemal Şeyh amcanın oğlu Şırnak'ta asker, terör ile mücadele ederek sağ salim evine dönmeyi başaran bir kahraman ama kahramanlığı sadece köy sınırları içinde geçerli, Profesör İrfan Kurudal, eşinin zenginliği, lüks yaşantısını sorgulamaya başlıyor bu hayatta neler yapabildiğini kendisi ölüp gittiğinde ne bırakmış olacağını... ve görüyor ki kendisine yeni bir hayat kurması gerek belki de o çok istediği kitabını yazma zamanı gelmiştir. Kendini zamanın ve yolun akışına bırakarak başka bir hayata açıyor.
Spoiler olmasın diye çok fazla hikayenin içine girmek istemiyorum o yüzden yorumumu burada sonlandırmam gerekiyor fakat şu kadarını söylemek istiyorum Cemal ile Meryem'in yolu Profesör ile kesiştikten sonra olay örgüsü çok daha güzel ilerliyor.
ve aslında Mutluluk, temiz bembeyaz bir elbise giymek kadar ulaşılabilir, huzur bir teknede rüzgara kendini bırakmak kadar mümkün ve hayat sizi bilmediğiniz yerlere sürükleyecek kadar uçsuz bucaksız...
İyi okumalar...
MutlulukZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 202036,2bin okunma
"Gelenek, görenek, töre, örf, adet gibi adlar alan sosyal normlar değişen ölçüde yaptırım gücüne de sahiptir. Teşhir etme, yergi, kınama, ayıplama, yadırgama, küçümseme, aşağılama, alaya alma ve dışlama başlıca cezalandırma biçimleridir."
Sayfa 74 - Arkadaş Yayınevi 4. Baskı 2015Kitabı okudu
Genelde kitap isimleri hep ilgimi çekmiştir.Keza bu kitapta da öyle oldu.Kemal Bilbaşar ilk kez okuyorum ama yerli halkın dilini öyle ustaca kullanmış ki hayranlıkla okudum.
Kitap da ağalık rejimine atıfta bulunulmuş, hiç bir ağanın iyi olmayacağı, ağalığın ağa ve aşiretinden başka kimseye fayda getirmeyeceği anlatılmıştır.Şıh Sayıt(Şeyh Said)
Din, kanun, töre, gelenek gibi otorite kuran mutlakçı kurumların ilk göz diktiği erdem özgürlüktür. Ve ilk alınan kurban da düşünceyi ifade etme özgürlüğüdür.
Kadına karşı ayrımcılığın ve şiddetin yerleşik kültürel değerlerle meşrulaştırılması, esas itibariyle kadın-erkek eşitliği kavramına karşı bir yaklaşımı da beraberinde getirir. Bu durum ise devletleri uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmekte isteksiz ve başarısız kılar.