Yorulurum diye okula gitmemek mi? İyiymiş ya! Ben niye akıl edemedim bunu? Doğru yaaa! Canım çıkıyordu benim her gün okulda. Kreşi ve anaokulunu da sayarsak yıllardır okula gidiyordum. Okulun ne zaman biteceği de belli değildi. Yoruluyordum. Eve yorgun argın geliyordum. Ama 'Yoruldum ben okuldan, artık gitmeyeyim.' demek aklıma gelmemişti.
Türk Kara Ordusunun Kuruluşu-Sağlık Durumu-Kayıp "Türk Tarihi" Hakkında
Ağustos ayı içinde Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarının onuncu baskısı yapılır. Bozkurtlar adıyla iki kitabın bir arada yayımlandığı ikinci baskı. Son baskıda renkli resimler de var (Hacaloğlu 2013: 315, 321). 26 Ağustos 1974'te Türk Kara
Karanlıkta kaldığımda ruhum üşüyor,
Isınmak için sevgine sığınıyorum.
Hep orada kalmak,
Hiç gitmemek istiyorum.
Gittiğim yolların hepsi sana çıkıyor,
Pusulam hep seni gösteriyor.
Gözlerim hep seni görmek istiyor,
Aşkınla bir olmak,
Atan tek kalp olmak istiyorum.
Çünkü sen, ruhuma doğan güneşimsin.
F.A.
"Sen kötü kimselerin öldükten sonra nereye gideceğini bilir misin?"
Ben hemen bilinen karşılığı yapıştırdım: "Cehenneme giderler."
"Ya, cehennem nedir? Bunu biliyor musun?"
"içinde ateşler yanan bir uçurum."
"Bu uçurumun içine düşüp sonsuza dek yanmak ister misin?"
"İstemem, efendim."
"Öyleyse cehenneme gitmemek için ne yapman gerekir?"
Bir an düşündüm. Yazık ki sonunda verdiğim karşılık beğenilmedi: Hep sağlıklı olup ölmemem gerekir. "
Ama bu ülkede, dünyanın bu bölgesinde başka bir şeyler var. Sanki bir yoldaymışız gibi geliyor ve ne zaman bir adım atsam az önce ayağımın bulunduğu yer dağılıp toz haline geliyor. Hatta bazen yol da ayaklarımın altında çökmeye başlıyor ve göçükle birlikte sürüklenip gitmemek için adımlarımı hızlandırmak sorunda kalıyorum.
Sahicilik hâli aslında, sözü ortama göre eğip bükmemek, kendin olma cesaretini gösterebilmek, kalabalığın sürüklediği yere doğru akıp gitmemek, tek başına, kendi yörüngemizde kendimiz dönebilmek, hayallerimize ve değerlerimize sahip çıkmak ve bir içsel bütünlüğe ulaşmak demek. Yığıtlik, insanın kendi hakikatine sadık olmasında, dürüstlük ve şeffaflık gösterebilmesinde saklı. Bizi aşan büyük bir ülkünün peşinde miyiz, yoksa kendi benliğimizin peşinde mi? Acaba düşmanlığımız ve dostluğumuz sadece kendi nefsimiz için mi? Dünyayı hakkını vererek yaşayacağımız bir yer olarak mı görüyoruz, yoksa performans sergileyeceğimiz bir tiyatro sahnesi olarak mı? Bazı insanlar sadece oynuyorlar, duruma göre şekil alıyorlar. Hayatlarının bir tutarlılığı ve bütünlüğü yok. Bütün yorgunluğumuz, kendi içimize giden yolu yürüyememekten kaynaklanıyor. Oyuncu benliklerimizin sahici benliklerimizi gizlememesi lazım. İşte şahsiyetli olmak, iç bütünlüğe ve tutarlılık duygusuna sahip olmakla alakalı gibi geliyor bana