Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı. seni o yüzden bağışladım! ben en çok mayısta su içerim derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar ben en çok mayısta öne eğerim başımı içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar. avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı mayısta öğrenmiştim; ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı ve kim bilir mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır tiril tiril bembeyaz bir giysiyle rüzgarda ayakların çıplak öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan tam tam yaza girecekken yazın omzuna yüzünü dayayacakken çekip giden ayaklarının altından o son sığınak terası da acılarının veliahtı bach'ı da çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir yani ... anlıyor musun ... mayıstı ... seni o yüzden bağışladım!
Abbasi döneminin ictimai bozulmalarına karşı Türkler İslam alemi içerisinde yeni bir soluk olmuşlar, pekçok sapık düşüncenin etkisiyle yozlaşmaya başla­yan kadının ictimai durumunun düzeltilmesinde rol oynamışlardır. Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Reklam
Mühim
A'kil-bâliğ olan kimselerin yapmakla mükellef oldukları üç husus vardır: 1. İtikad (İnanç) 2. Fıil (Yapılması gereken ameller) 3. Terk (Terkedilmesi lâzım gelen davranışlar) İtikada ve kalbin amellerine gelince, insan âkil-baliğ olduğunda, kendisine her şeyden önce kelime-i şehadeti bilmesi ve anlaması farzdır. Ancak âkil-bâliğ
_Hissedebileceğiniz en güzel şey, hayatın esrarlı tarafıdır. Sanatın ve bilimin beşiğinde, bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ölü gibidir. _Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam
Vefalliğin, Ahmed er-Rifal (öl. 1182) tarafından kurulan Rifaiyye'den ayrı bir mahiyet taşımadığı ve bu sonuncunun teşekkülünden sonra kendi içinde eritildiği öne sürülmüş ise de göçebe Türkmen kabileleleri arasında heterodoks bir mahiyet aldığı görülmektedir. Ne yazık ki, Baba İlyas çevresinin dışında XIII. yüzyılda bu tarikatın diğer temsilcilerini tanıma imkanına sahip değiliz. XV. yüzyıla kadar bile varlığını sürdürmüş olduğu anlaşılan Vefaiyye tarikatının, bu yüzyılda Bektaşiliğin teşekkülüyle onun, ve daha büyük bir ihtimalle XVI. yüzyılın başlarından itibaren Aleviliğin içinde içinde eridiğini düşünmek gerekiyor. Bugün özellikle Doğu Anadolu'da bazı Alevi dedelerinin elindeki icazetnamelerinin Tacü'l-Arifin Seyyid Ebu'l-Vefa'ya dayanması bu hipotezi destekler gibidir.
_Türkler, hür ve bağımsızdırlar. Gururları çok yüksektir. Gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır. Hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunan'dan almışlardır. Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar. Aralarında
Reklam
BİR FELSEFE ÖĞRETMENİNİN YANLIŞLARI Bütün Türklerin dayanağı ve belkemiği olan Anadolu Türklerini her şeyden önce düşünmek, onları kalkındırmak anlamında olan makul Anadoluculuğun yanında, bir de, Anadolu dışındaki Türkleri defterden silmek, hattâ onlara düşmanlık gütmek gibi yıkıcı bir Anadoluculuk vardır ki son zamanlarda genişlemek istidadını
Kadın-Oluş: Cinsel Farkı Yeniden Düşünmek
Deleuze'ün sorduğu gibi, bir beden ne yapabilir? Ampirik olanın, bir kendiliğin özgül mevkii ol­duğunu öne sürmek istiyorum: Ampirik olan uzamsal, hatta jeopolitiktir, ama hem doğrusal, tarihsel (Chronos) hem de döngüsel, soybilimsel (Aion) anlamıyla zamansaldır da. Her varlık, bir organizma olarak kendi içeyerleşik zamansallığı­na sahip olduğu gibi, göçebe bir özne olarak da daha karma­şık, ileriye dönük bir zamansallığa sahiptir.
Sayfa 111 - Otonom YayıncılıkKitabı okudu
Kımıldadığını hissettim. Şiltenin üstünde kayarak yanıma geldi. Melanie’nin de istediği buydu. Çok yakındık. Doğru düşünmek, doğru nefes almak mümkün değildi. Ama ondan uzaklaşamıyordum. Melanie, Jared ile yakınlaşmamdan birden rahatsız oldu. Oysa bunu kendisi istiyordu.
  MALAZGİRT’İN 900. YILDÖNÜMÜ VE MİLLÎ KÜLTÜR Hüseyin Nihal Atsız Geçmişi anmak insanlara mahsus bir iştir. Hayvanlar geçmişi düşünmez. Onlar yalnız içinde bulundukları ânın kaygısındadır. “Geçmiş” ne kadar kusurlu olursa olsun bugün ve yarın için vereceği derslerle, göstereceği ibretlerle ihmaline imkân olmayan bir kitap, insanlara milletlerin
34 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.