Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
-Aşk dikiş tutmaz hercai gönüllerde, göçebe kabileye döner.-
Kavimler göçü muazzam bir hadisedir! Bu ne idi? Nasıl olmuştu? Bunu düzensiz bir kalabalık yürüyüşü olarak düşünmek doğru olamaz. Aksini düşünmek "Göçebe uygarlıklar" tezinde belirtildiği gibi, insanların bozkırlarda otlak arayarak gezdiğini düşünmek çok ilkel bir yaklaşım olurdu. Çünkü bu tez gerçek hayat şartlarını dikkate almıyor. Hele yüksek bir kültüre sahip Türkler için bu tez hiç uygun düşmüyor. Hayat daha karmaşıktı. Karda kullanılan bir taşıtın (!) keşfi, halkları göçe itmiş olabilir mi? Briçka, Vaja, sonra tekerlekli izbeler...
Reklam
Kuramlar iktidar tarafından kodlanmış ve akış yatağını belirlemek üzere dikilmiş engellerin belirlediği bir yüzeyde hareket etmediği için, fikirlerin bir hiyerarşi içinde bütünleştirilmesi de mümkün olamaz. Tıpkı kök bitkilerin yerin altında gelişmesi gibi göçebe düşünce iktidarın pürtüklü yüzeyinde değil, yer altında toprağın ve yeraltı nehirlerinin gücüyle bir arada gelişmektedir.
Sayfa 12 - metis
Düşünce, etnik merkezli politik sentezin ürünü olmamalıdır.
metis
Azınlık, Deleuze felsefesinde sayıca az olanı değil, egemenlik aygıtı tarafından dışlanan ve tabii kılınan bütün toplumsal kümeleri temsil etmek için kullanılan bir kavramdır.Aslında felsefe de halka,ulusa değil, ulusu dikey kesen hiyerarşilerin içinde, düşünce imgesinin dışladığı veya yok saydığı söz konusu azınlıklara seslenir. Burada düşünce kendisini, merkezi devlet biçimine karşı dağılmış bir gücü uygulama aracı olarak konumlandırır.
Sayfa 17
Kanlı Masal
ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı. seni o yüzden bağışladım! ben en çok mayısta su içerim
Sayfa 77
Reklam
aklım, haklıyım, et firarını! ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı. seni o yüzden bağışladım! ben en çok mayısta su içerim derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar ben en çok mayısta öne eğerim başımı içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı mayısta öğrenmiştim; ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı ve kim bilir mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır tiril tiril bembeyaz bir giysiyle rüzgarda ayakların çıplak öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan tam tam yaza girecekken yazın omzuna yüzünü dayayacakken çekip giden ayaklarının altından o son sığınak terası da acılarının veliahtı bach'ı da çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir yani. . anlıyor musun. . mayıstı. . seni o yüzden bağışladım!
Sayfa 70
Türk milletine çağrı
Milletimiz Orta Asya’daki hayatının en eski yüzyıllarında atı ehlileştirmek suretiyle mesafeleri kısaltmayı bilmiş, böylelikle geniş bölgeleri kontrol etmek imkânını bularak büyük devlet kurmak başarısını sağlamıştır. Başka milletler ancak şehir devletleri kurabilirken, birçok şehirleri de içine alan bu devletler, Türklerde cihan hâkimiyeti ve
Kanlı Masal
aklım, haklıyım, et firarını! ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı.
Sayfa 70
ovdun ve okşadın beni çıktı içimdeki cin; ondan ölümümü diledin. mayıstı. seni o yüzden bağışladım! ben en çok mayısta su içerim derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar ben en çok mayısta öne eğerim başımı içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar. avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı mayısta öğrenmiştim; ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı ve kim bilir mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır tiril tiril bembeyaz bir giysiyle rüzgarda ayakların çıplak öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi eksik, yarım, farkına varmaktan kaçınılan tam tam yaza girecekken yazın omzuna yüzünü dayayacakken çekip giden ayaklarının altından o son sığınak terası da acılarının veliahtı bach'ı da çekip gitmiştir işte, yalnızca gitmiştir yani ... anlıyor musun ... mayıstı ... seni o yüzden bağışladım!
Reklam
Mühim
A'kil-bâliğ olan kimselerin yapmakla mükellef oldukları üç husus vardır: 1. İtikad (İnanç) 2. Fıil (Yapılması gereken ameller) 3. Terk (Terkedilmesi lâzım gelen davranışlar) İtikada ve kalbin amellerine gelince, insan âkil-baliğ olduğunda, kendisine her şeyden önce kelime-i şehadeti bilmesi ve anlaması farzdır. Ancak âkil-bâliğ
Abbasi döneminin ictimai bozulmalarına karşı Türkler İslam alemi içerisinde yeni bir soluk olmuşlar, pekçok sapık düşüncenin etkisiyle yozlaşmaya başla­yan kadının ictimai durumunun düzeltilmesinde rol oynamışlardır. Kadınların kamu hayatına katılımı açısından ilk dönem Osmanlı toplumunun müsbet bir model oluş­turduğunu görüyoruz. Göçebe Türkmen aşiretleri ara­sında kadının toplumsal etkinliği benimsenmiş ve ona hayatın her safhasında rahat hareket etme imkanı sağ­lanmıştır. Belki de bundan dolayı üretim ve sanat faaliyetleriyle meşgul olan kadınlardan, zaviyelerde şeyh olan kadınlara kadar her alanda 'iş'lerini ' cinsiyet'le­rinin önüne koyabilmişlerdir. Aslında kadının konu­munu tüm toplum yapısından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
_Hissedebileceğiniz en güzel şey, hayatın esrarlı tarafıdır. Sanatın ve bilimin beşiğinde, bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ölü gibidir. _Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam
Vefalliğin, Ahmed er-Rifal (öl. 1182) tarafından kurulan Rifaiyye'den ayrı bir mahiyet taşımadığı ve bu sonuncunun teşekkülünden sonra kendi içinde eritildiği öne sürülmüş ise de göçebe Türkmen kabileleleri arasında heterodoks bir mahiyet aldığı görülmektedir. Ne yazık ki, Baba İlyas çevresinin dışında XIII. yüzyılda bu tarikatın diğer temsilcilerini tanıma imkanına sahip değiliz. XV. yüzyıla kadar bile varlığını sürdürmüş olduğu anlaşılan Vefaiyye tarikatının, bu yüzyılda Bektaşiliğin teşekkülüyle onun, ve daha büyük bir ihtimalle XVI. yüzyılın başlarından itibaren Aleviliğin içinde içinde eridiğini düşünmek gerekiyor. Bugün özellikle Doğu Anadolu'da bazı Alevi dedelerinin elindeki icazetnamelerinin Tacü'l-Arifin Seyyid Ebu'l-Vefa'ya dayanması bu hipotezi destekler gibidir.
Periler Ölürken Özür Diler
Ayak izlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs Sana bugün bir mektup yazdım: En çok En çok güllerden sözettim Saydam renksiz tutkun güllerden Bir gül olmak korkusundan
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.