Safiye Erol: 1930'ların Kadıköy çevresini anlatan bir eser. Tarihsel bağlamda sevdim. Fakat edebi anlamda sıkıcı buldum. Kadın erkek ilişkileri hakkında dönemine göre ilgi çekici tespitler olsa da bana hitap etmedi. Sanki yüz sayfa sürse daha iyi olacaktı. Uzadıkça uzadı...
2.
Louis Aragon: Güçlü bir şair olan Aragon'dan toplumcu gerçekçi bir roman okuyacağım için heyecanla başladım. Ama hayal kırıklığına uğradım. O kadar savruk bir kurgu, o kadar sıkıcı bir anlatım... Çeviriyi de hiç sevmedim. Göze batan bir sürü Türke has cümle vardı. Tarihsel ve sosyolojik değerine bile odaklanamadım.
3.
Peride Celal: Yazarla ilk tanışmamız. Olumlu anlamda beni şaşırttı. Bu kadar iyi öyküler okuyacağımı sanmıyordum. İçinde dört tane bağımsız öykü var. Aile içi ilişkiler ekseninde gelişiyor anlatılanlar. Okuru hemen kendi dünyalarına alıyorlar. Özellikle kitaba adını veren uzun öyküden çok etkilendim. Bir kadın yazarın baba-oğul ilişkisini bu kadar iyi yansıtabilmesi bana çok tesir etti. Kafka'nın Baba'ya Mektubu'nu anımsatıyordu.
4.
Richard Sennett: Şehirlerin yapısı ile bedenin yapısını ilişkilendiren alternatif bir tarih metni. İnsanın kendine olan algısı değiştikçe şehirleşmenin de değiştiğini vurguluyor. Ama yalnızca Batı şehirlerini ve insanlarını görüyoruz. Ezber tarih bilgilerinin tersine insanın zihnini farklı bağdaştırmalara yönlendiriyor.
5.
Esat Mahmut Karakurt: İkinci Dünya Savaşı ortamında geçen bir casusluk-polisiye romanı. Edebi açıdan beni tatmin etmedi ama yerli edebiyatımızda bir renk olarak dikkatimi çekti.
6.
Samiha Ayverdi: Tasavvufi bir bakış açısıyla "dindarlık-iman-imansızlık" konuları tartışılıyor. Yazarın görüşleri kurguya yedirilmiş. Ağdalı bir dil kullanılmış. Yazım dili ilgimi çekti ama bütününde benim zevkime hitap eden bir roman değil.
7.
Selim İleri: Bir aydır yaşadığımız edebiyat dostluğu bitti. Her biri Selim İleri'de iz bırakmış iki yüz küsür roman eşliğinde edebiyatımızın akışında ben de sürüklendim. Çok bilinen eserler de vardı hiç duymadıklarım da... İçinden romanlar seçtim, okudum; okumaya da devam edeceğim. Bütün ölçütlerin ötesinde İleri, nerede farklı bir tat varsa onu bulmuş. Kitabı zevkli kılan da bu.
8.
Çağrı Mert Bakırcı: Maymundan geldiysek neden şimdi maymuna dönüşmüyoruz?" sığlığında sırıtarak konuşan herkese okutmak isterdim. Başta "Evrim ve Evrim Kuramı'nın aynı şey olmadığı" olmak üzere birçok temel soruya cevap hazırlanmış. Bilgisi olmayanlar için evrimsel biyolojiye giriş niteliğinde. Konuya aşina olanlar için de bilgileri tazeleme, yenileme vesilesi. Her bölüme hikayesel bir giriş yapılmış, bu oldukça eğlenceliydi. Benim için tek olumsuz yönü, videolarını sık izlediğim için bütün kitabı Çağrı Bey'in sesi ile okumam oldu:))
9.
İlhan Tarus: Hukukçu bir yazar olan Tarus'tan okuduğum ilk kitap. Günümüzde öne çıkan öbür toplumcu yazarlar kadar güçlü buldum kalemini. Kitapta toplumun çeşitli yaralarına parmak basan on iki gerçekçi öykü var. Edebi kaygıların güdülmediği görülüyor. Yine de öykünün dar çevresinde insanın iç derinliklerine inilebilinmiş.
10.
John Fante: Artur Bandini Destanı üçlemesinin bu ilk kitabını umduğumdan daha çok sevdim. Yalın bir anlatımla çok şey anlatabilen kitaplara hayranım. Kişileriyle, ortamıyla, özlemleriyle, kitabın ismiyle müstesna bir roman. Teknik olarak mükemmel olmayabilir ama hem klasik eser dokusu taşıyor hem de modern tınılar.
11.
John Fante:Bir antikahraman olan Arturo Bandini samimi ve gerçekçi biçimde resmedilmiş. Kitabın sıradan bir anlatımla sıradan şeyleri anlatıyor gibi görünmesine rağmen oldukça derinleşebilmesini de sevdim. Ama bu metni bir edebiyat harikası yapmıyor. Genel kanıya katılamayacağım. Bu eseri sevenler kitaba ön söz yazan Bukowski'yi de seviyor genelde ki ben kendisinin yazdıklarından hazzetmem. Kitap bence, edebi yönden serinin ikinci kitabı olan Los Angeles Yolu 'nun üstünde ama ilk kitap olan Bahara Kadar Bekle, Bandini'nin çok altında bir metin.
13.
Leyla Erbil: Dört öykünün bir romana dönüştüğü söyledikleriyle ve söyleme biçimiyle derin bir metin. Sanırım Leyla Erbil ile gerçek manada bu kitap ile tanıştım.
14.
Leyla Erbil: Şiirsel dilini ve kurgusunu çok sevdim. Sadece birçok sorunun ve birçok edebi tekniğin aynı anda kullanılmasından metin çok ağırlaşmış. Bu kadar simgesellik okurun üstüne çöküyor. Yine de emsalsiz bir metin olduğunu düşünüyorum.
15.
Masaji Ishikawa: Japonya ile Kuzey Kore arasında gidip gelen gerçek bir öykü. Japonya'da Japon, Kore'de Koreli olamayanların öyküsü. Kim Il Sung'un Kuzey Kore'de yaşattığı bütün dehşeti okuyoruz. Gerçeğin kurgusunu diğer edebi metinlerle bir tutamıyorum ben. Duygusal boyutu ağır. İnsana bir vatana ait olmayı ama daha önemlisi bir vatanda özgür ve mutlu yaşamanın önemini düşündürüyor.
16.
Refik Halid Karay: Karay 1950'li yıllara geçerken Türk toplumunun bir kısmında yaşanan değişimleri iyi yansıtmış. Bireyin psikolojik durumlarına dair güzel tespitler de var. Ama eserin bütününe baktığımda çok sıkıcı ve tekrar eden bir kurgu buldum.
17.
Metin Eloğlu: Şairin özgün bir tavrı var ki bu şiir için çok mühim. Ama bence şairaneliği yok. Bu durum onun halk diliyle ve her konuda yazmasıyla ilgili değil şiire yaklaşımıyla ilgili. Koskoca kitapta ancak üç dört şiir dikkatimi çekti. Gerisi bana göre vasat şiirler.
18.
Andrey Platonov: Platonov'u ilk kez okudum. Bu nasıl güçlü, yürek yakıcı ama aynı zamanda dinlendirici bir anlatım! Toplumcu yönü, gerçekçi yönü, sosyolojik yönü, simgeselliği... Bir yol öyküsü olarak, bir çöl öyküsü olarak, bir sevgi öyküsü olarak... Kaç yönden sevdim, sayamıyorum bile.
19.
Henrik Ibsen: Okuduğum en güçlü tiyatro metinlerinden biri. Kadın uyanışının öncü ve simge eserlerinden biri olan Nora'yı daha önce okumadığıma üzüldüm. Günümüz Norveç'ini düşündüğümüzde Nora'nın önemi oldukça anlamlı. Eleştirel gerçekçi tarzda yazılmış eserin içeriği kadar kurgusu da okuru büyülüyor. Bir gün sahnede izlemeyi çok istiyorum.
20.
Judith Malika Liberman: Kitap masallardan ve masallar sonrası çözümlemeler ile tavsiyelerden oluşuyor. Masalları sevdim. Özellikle dört beş tanesini öğrencilerimle ve çocuklarımla paylaşmak için heyecanlıyım. Ama çözümlemeler kısmını sevdim. Bu tarz yönlendirmelerden ve diktelerden oluşan kitapları can sıkıcı buluyorum. Kitaptan alacağım estetik hazzı azaltıyor. Okurluğuma müdahale ediliyor hissi veriyor.
8."Bilim, doğayı anlama sanatıdır. Bilim, doğayı anlamlandırma felsefesidir. Bilim, doğanın olabildiğince yalın bir edebiyatla anlatılması işidir. Bilim, şahsi inançların tarafsızlığın önünden tamamen çekildiği bir araştırmalar bütünüdür. Bu yapısıyla bilim, bizim düşmanımız olabilecek son alandır." #203379373