Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
*Biz dünya bahçesinin hem sonbaharını hem de ilkbaharını görmüşüz.
Biz sevincin de gamın da zamanını görmüşüz.
Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız
yıldırımlarla ağmış,
ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış
kaburgamız,
dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir
uçurumlar,
yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin
yaşından
incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği;
şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş,
sesimizde sendeleyen bir keder,
uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden;
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin.
Nihat Behram
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezâran mest-i mağrurun humarın görmüşüz
(Talih meyhanesinde çok da gururlanma,
çünkü bir gururdan sarhoş olan binlercesinin ayıldıktan sonraki sersemliklerini görmüşüz.)
"Yanlışımız nerede ?" dedim . Baktı . Sanki cevabı biliyormuşum da , işgüzarlık olsun diye soruyormuşum ya da biz bu derdi daha önce görmüşüz de acaba unutmuş muyuz gibi.
Yaşım yirmi altı.
Sana kırk senedir aşığım.
Hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
Yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay..
Ruhumu esir alan sarmaşığım!
Titreşirken kalplerimiz Ankara soğuğunda
nice umut yeşerir gecenin soluğunda.
Biz o bankta oturmuşuz
Kalu Belâ'dan beri.
Kaç bar görmüşüz kim bilir
kaç zemheri...
İlk kez ayın hâlesine sırnaşığım;
yaşım yirmi altı.
Sana kırk senedir aşığım.
"Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gâmın da rüzgârın görmüşüz"
(Zaman bağının baharını da gördük, güzünü de;
üzerimizden neş'e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.)
"Ahir zamanın hem yazını hem kışını görmüşüz
Biz neşenin de hüznün de dibini görmüşüz
Çok da gururlanma ki gelecek günlerde
Biz nice gurur kölesinden sersem halini görmüşüz."