Bülbüller kaybı anlatırdı, değil mi? İnsanı terk eden, sürmeyen ya da en başından beri hiç var olmamış bir aşkı anlatır.
1939 Birinci Dünya Savaşı çıkmak üzeredir. Fransa eli silah tutan her erkeği cepheye çağırır. Antoine bunlardan yalnızca biridir. O Viann'ın eşi Sophie'nin babasıdır. Çağrı kağıdı gelene kadar mutlu bir yaşam süren bu aile için artık dengeler değişmektedir.
Isabelle Paris'te olayların tam merkezinde bulunmasındansa ablası Viann'ın yanına geri planda kalsın diye gönderilmiştir. Isabelle imkansız bir aşka kanat çırpacak, Geaton'a aşık olacak ve mutlu olmanın, sevmenin ve sevgi beklemenin lüks olduğu zamanlarda yaşayacaklardır.
Savaş başlamış ve günden güne etkisini arttıran kıtlık kendini göstermişti. Bir annenin evladı için fedakarlığının, kendinden vazgeçişinin hissedildiği, kardeşini ise beladan korumak için çabaladığı ama uslanmaz kardeşin bir şekilde kendisini olaylara dahil edişine şahit olacaksınız. Nazilerin bencil duygularına, insanlara akılalmaz şekilde yaptıkları işkemcelere, bir masum edasıyla etrafta dolanışlarını okuyacaksınız.
Bir var olma ve yok olma hikayesi ve bazı hikayeler ne yazık ki mutlu sonla bitmiyor.