Fakat benim suçlamama dönecek olursak, şayet çağdaş insanın üretim gücü mağara adamına kıyasla bin kat daha fazla ise, o halde neden bugün Birleşik Devletler'de gereğince barınıp beslenemeyen on beş milyon insan yazşıyor? Neden günümüzde Birleşik Devletler'de üç milyon çocuk işçi var? Bu gerçek bir iddiadır. Kapitalist sınıf kötü bir idare sergilemiştir. Çağdaş insanın üretim gücünün mağara adamından bin kat daha fazla olmasına rağmen, mağara adamından daha sefil koşullarda yaşıyor olması gerçeğini dikkate alarak, kapitalist sınıfın kötü bir idare sergilediğinden başka bir sonuca varmak olası değildir; toplumu iyi yönetemediniz, bencilse ve canice bir yönetim gösterdiniz sevgili egemenler.
İnsanların kendilerini gerçekleştirememelerinin sebebi zaman değil hayal gücü eksikliğiydi. İşlerini gören bir düzen bulmuş ve o düzene sımsıkı yapışmışlardı; en azından pazartesiyle cumartesi arası aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlardı. Bu düzen onlara iyi gelmese bile, ki çoğunlukla gelmiyordu, değiştirmeyi akıllarından geçirmiyorlardı. Sonra cumartesi ve pazar günleri azıcık değişik bir şey yapıp azıcık eğleniyorlardı.
Çatlamalar ve kırılmalar hayatın en önemli dinamikleridir. Burada önemli olan kırılmanın nasıl yaşandığıdır. Yumurtayı düşün Meryam. Eğer yumurta içeriden kırılırsa hayat başlar. Yok, eğer yumurta dışarıdan kırılırsa işte o zaman bir hayat son bulur. Yani içten başlamayan dönüşümler ölümcüldür. Şu an hayatın bir kabuk ve elinde duruyor. Karar senin. Bir kırılma olacak ve bu kırılmanın nereden olacağı tümüyle senin elinde.
Sürekli koşturuyorlar, mutluluğun peşinden koşuyorlar. Mutluluk koşarak yakalanmaz halbuki, yürürken yakalanır. Yavaş yavaş yürürken, kendinle iyi geçinerek, kendinle iyi anlaşarak.
“80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen olmasını istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Sürekli bekleme halindeydim; bir mektubu,çalmayan bir telefonu, geç kalan birini bekliyorum hep;hiç huzurum kalmadı.”
İnsan medeni dünyanın lezzetlerine ne kadar alışsa yine arada sırada evvelki hali olan göçebelik eğilimini bütün bütün hatırdan çıkaramıyor! Şimdi bir gün batımı zamanı bir su başında,bir çimenlik içinde, bir ağaç altında oturup da tabiatın o ulvi ulvi mahzunluğunu seyretmek şehirlerin, hanelerin hangi eğlencesine tercih olunmaz? Ara sıra şehirlerin o pis kokulu havasından, o tek düze manzarasından kaçarak, çiçeklerin gözeneklerinden henüz kurtulmuş parçalarıyla nefes almayı gönül nasıl olur da istemez? Kırın birbirine benzemez nice yüz bin renk be şekline dalmayı hangi bakış vardır ki arzu etmez?
Ama şimdiki yaşımda ve artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile , ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak?
Öyle düşünme İsmail. Köpekti insandı ne fark eder, aynı gemideyiz işte, çalkalanıp duruyoruz, küresel ısınmaydı, orman yangınlarıyla, nükleer felaketlerdi, toptan batacağız yakında, Shakespeare bile unutulacak .
... ruhumu delip geçiyorsunuz. Bir yarım ıstırap, diğer yarım umut içinde. Çok geç kaldığımı, böyle kıymetli hislerin sonsuza dek yok olduğunu söylemeyin bana.