"Sanki bir masal ülkesine geldim. Mustafa Bey başına fötr şapkasını geçirmiş. Eşeğine kitap sandıklarını yüklemiş. Yolu yokuş köylere doğru eşeğini yularından çeke çeke götürüyor. Bir köye varınca çocuklar koşuyor. Kadınlar kucağında bebeklerle koşuyor. Birer ikişer kitap veriyor toplananlara. Gülerek alıyor, daha yolda okumaya başlıyorlar. O köylerde de böyle peribacaları var. Peribacalarından güvercinler havalanıyor. Güvercinler, açılmış kitaplara benziyor..."
Şimdi umutsuzluğa açılan penceremden,
Güvercinler yolluyorum aşk sarayına!
Ayağına bağlanmış aşka dair mısralarla..
Kafesine sığmayan bir yürek çarpıntısı
Yırtarcasına demir parmaklıkları
Sana geliyor akın akın kısraklarla..!
_ Lâl figân_
Meydanlardaki güvercinler, bir-iki dalı düşürerek ağaçların tepelerine üşüşmüşler, sürekli kesintiye uğrayan bir ninniyi tekrar tekrar başından başlayarak mırıldanıyorlardı.
her sabah
uyandığımda
gördüğüm düşü hayra yorarım
açmasına açarım da
göğsümün altın kafesini
korkarım
ya bu gece
güvercinler
yüreğimden başka bir ülkeye
göç etmişlerse.
"İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi"
"Güvercinler uçuştular, Napoleon da dahil bütün hayvanlar kendilerini karınüstü yere atıp yüzlerini kapadılar..." Orwell, Çapski'nin söyledikleri ışığında bu tümceyi şöyle değiştirir: "Güvercinler havaya uçuştular, Napoleon dışında bütün hayvanlar kendilerini karınüstü yere atıp yüzlerini kapattılar..." Orwell, bu "küçük" değişikliği, bir mektubunda şöyle açıklayacaktır: ''Böylelikle, Alman saldırısı sırasında Moskova'dan ayrılmayan Stalin'e haksızlık etmemiş oldum..."