“Ben ne okudum yahu!” tepkisini hepiniz duymuşsunuzdur. Net olarak şunu söyleyebilirim ki, bu tepkiyi daha çok hak eden başka bir kitap okumamıştım. Hayretler içerisindeyim, özellikle son bölüm beni dehşete düşürmüş durumda ve bu inceleme zor olacak. Daha sonsözü gördüğüm anda Ali Ece çığlıklarımı atarak: “Dalga mı geçiyorsun be!” demiştim, çünkü
Öncelikle incelemenin başına bir "SPOİLER" yazalım :)
Uzun zamandır inceleme yazmayan şahıs olarak, inceleme başlığı altında kitaptan yaptığım bol bol alıntılar yardımıyla konu konuyu açar misali bir şeyler yazacağım. Bana kalsa ben inceleme yazmadan okumaya devam edeceğim de... Sevgili https://1000kitap.com/Nordavind tarafından kitaba
Açık değil mi? Doymak ile imrenmek, mutluluk olarak adlandırılan kesrin pay ve paydasıdır. Öyle ya, yaşamımızda imrenmek için hâlâ bahane kalmış olsaydı, İki Yüzyıl Savaşları'nda sayısız kurban vermenin ne anlamı kalırdı? Yine de bahane bir ölçüde kaldı işte, çünkü "düğme" burunlular ile "klasik" burunlular hâlâ vardı (o gezintide konuştuğumuz konu); bahane kaldı, çünkü aşkta bazılarını arzulayan pek çok kimse varken, başkalarını arzulayan hiç kimse yoktu.
Sayfa 20 - Türkiye İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Pál Sokağı Çocukları, bizi çocukluğumuza götürüp büyük laflar ederek konuştuğumuz anıları hatırlatıyor. Bir yeri, bir kişiyi yahut bir nesneyi sahiplenişimizi anımsatıp yüzümüze geçmişe olan özlemli bir gülümseyiş konduruyor.
Kitabın ilk sayfalarında gideceği yeri kestiremeyip bazı çıkarımlarda bulundum. Ancak çok da öyle değilmiş. Bu kitabı okurken biraz daha küçük hisler ve düşünceler peşinde koşturmamız gerekiyormuş. Çünkü bu sokağın çocukları, Boka, Nemescek ve diğerleri takvime, saate bakmadan yaşadığımız zaman dilimini hatırlatıyor.
Yazıldığı dönem çok eskilerde kalsa da hâlâ özgünlüğünü ve yerini koruyan bu eser, değerleri, değerlere olan saygıyı temelinde konu edinerek okurunu ilk sayfalarında sarıp sarmalıyor.
'Ben değil, biz olmayı, sahiplenilen uğruna fedakâr olmayı' aşılayan Pál Sokağı Çocukları, iyi ki yazılmış. Hüznü koynunda besleyen, okuru okudukça aynı hüznü hepimize pay eden muazzam bir anlatı!
Dostluğun hakkını veren bir başyapıt!
[Kaynak: instagram.com/p/CIBagg_pc0R/?...]
Ne zaman birisiyle Kpss hakkında konuşsam, yüreğim oluruna-olmazına düşse o gün ya da ertesi gün mutlaka ücretli öğretmenlik yaptığım liseden mezun olan öğrencilerimden birisi ya mesaj atar ya da arar.. hissetmişler gibi..
Bu gün de aynısı oldu.. mezun olduktan sonra asker olan bir öğrencim uzun zaman sonra mesaj attı.. Hayattan konuştuk derken konu kpss ye geldi.. Ben onun, onların canı için dua ederken o da atanmam için dua ettiğini söyledi “…bu da sizin sınavınız.. Rabbim ortada bırakmaz kulunu sadece sınar imtihan eder siz gönülleri kazandınız” dedi.. zamanında konuştuğumuz, benim ona onlara söylediğim her şeyi, o bana hatırlattı…
onlar benim için canlar, değerliler hep de iyi ki varlar.. Konuşmalarından fark ettim büyümüş.. ama o çocuk yüreği hâlâ aynı :) Rabbim ayaklarına taş yüreklerine de keder değdirtmesin…
Çin edebiyatından daha önce bir eser hiç okumamıştım, Yu Hua'nın kitabı bu konuda da benim için ilk oldu. İsminden de anlaşılacağı üzere kanını satan bir adam var romanımızda. Sadece çok güç durumlara düştüğünde, genelde hep ailesi için kanını satarak para kazanıyor. Roman bu konu üzerinden dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal durumunu da o kadar güzel anlatıyor ki. Kültür devrimini, yoksulluğu, baskıcı bir yönetimin altında yaşayan halkın bu durumdan nasıl etkilendiğini, devrimden öncesini ve sonrasını kurguya yedirerek aktarmış bize Yu Hua. En ilginç yanlarından biri de ki grupta da üzerinde durduğumuz bir konu, kan satmak köylüler tarafından çok cesurca, erkekçe karşılanırken şehirliler tarafından onurunu satmakla eşdeğer görülmesiydi. Çin'de kan satmanın gerçekten yaşanmış bir adet olduğunu ve salgın hastalıkları yayması sonucu kaldırılması da yine grupta konuştuğumuz bir konuydu. Deginecek çok konu var buraya sığmayacağı için çok mutsuzum
Xu Sanguan'ın aslında en sevdiği çocuğunun onun olmadığını öğrendiğinde hala çok sevmesine karşın toplum baskısı yüzünden ona kötü davranması, daha sonra daha fazla dayanamayıp tekrar onu evladı kabul etmesi beni çok etkilemişti.
Kıtlık döneminde Xu Sanguan'ın çocuklarına "her birinize ağzımla yemek pişireceğim, sizler de kulaklarınızla yiyeceksiniz." diyerek onlara canları ne istiyorsa hayal dünyalarında pişirdiği bölüme de birkaç kırık kalp bıraktım
Petrov güçlü kuvvetli, her işi başarabilecek kudrette olmasına rağmen, işsiz kalıp, vaktini küçük çocuklarla oynayıp oyalanmakla öldüren bir adam gibiydi. Neden hâlâ hapishanede olduğunu, şimdiye dek neden kaçmadığını da anlamazdım. Şiddetle istedikten sonra, kaçmaktan çekinecek biri değildi. Mantık, Petrov gibi insanlara ancak bir şeyi şiddetle
Duyguyu yaşamak değil anlamak ve yönetmek değerlidir zihnimizi yönetemediğimizde düşünceler ve duygular bedenimize etki etmeye ve birtakım değişimlere yol açmaya başlar Böylece bedensel hastalıklar ortaya çıkar Ayrıca hayatımızın kalitesi de fazlasıyla düşer Dolayısıyla zihnimizi Yönetmeyi öğrendiğimizde ve buna bağlı olarak hangi duygunun hangi
Bir gece Palais Royal yakınlarında, uzun, pis bir caddede dolaşıyorduk. İkimiz de düşüncelere dalmış olduğumuz için, en aşağı on beş dakikalık bir zaman boyunca tek bir kelime bile konuşmamıştık. Dupin, birdenbire şu sözle yırttı sessizliği:
"Gerçekten pek ufak tefek bir adamdır o, Theatre des Varietes'ye daha yakışır."
"Şüphesiz