Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Şöyle başlıyordu galiba: 'Haliç'te bir vapur vurdular dört kişi / demirlenmişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu / dört bıçak çekip vurdular dört kişi / yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu.'"
Sayfa 151 - Everest YayınlarıKitabı okuyor
Ben İstanbul'a çok benzerim sevgilim, Bir yanım Haliç'te bir karabatak Bir yanım Samandıra'da saplı samanlı.
Sayfa 46 - Üçüncü Basım: Ekim 2011 Metis EdebiyatKitabı okudu
Reklam
Hürriyet ve İtilaf
Ve sanıyorlardı ki İngilizlerin beş on dretnotu, kruvazörü, torpidosu Haliç boyuna yayılarak otuz üçlük toplarını şehre çe­virince Türklerin derhal dizlerinin bağı çözülecek, Mustafa Ke­mal Paşa, Anadolu'dan hemen koşarak Sadrazam Ferit Paşa'nın önünde boyun eğecektir. Sersemler! İstanbul'un işgâli Türk milletinin büyüklüğüne, akıl ve zekâ ile birlikte yürüyen cesaretine olduğu kadar İngilizlerin düşük ahlaklı ve üstün vasıflardan uzak olduklarına da kesin bir de­lildir. Bu insanlık tarihine Türkler için temiz ve tam bir yiğitlik hatırası, İngilizler için ise alçak ve şerefsizce bırakılmış bir izdir.
Sayfa 263Kitabı okudu
Her akşam Beyoğlu'na çıkıyorum. Fakat Haliç ışıklarına karşı oturduğum zaman şimdi yanıma Yorgiya oturuyor. Biliyorum, yalancıktan ama olsun!.. Yalancıktan ışıklar yakıyorum.
“Kimsesiz bir çocuğa benzetiyordum onu, bana köleliğimin ilk yıllarını hatırlatan öfkesini ve hüznünü seviyordum; ben de onun gibi olmak istiyordum. Odanın içinde aşağı yukarı gezinirken, karanlık bir yağmur altındaki çamurlu pis sokağa, ya da Haliç kıyısındaki bir iki evin hâlâ yanan soluk ve titrek lâmbalarına, sanki orada umut bağlayabileceği yeni bir belirtinin izlerini arar gibi, bakarken, bir ara odanın içinde kıvranarak gezinenin Hoca değil de kendi gençliğim olduğunu düşünürdüm. Bir zamanlar, ben olan kişi, beni bırakıp gitmişti de, bir köşede pinekleyen ben, sanki kaybettiğim heyecanı yeniden bulmak için ona özeniyordum.”
Devleti Kim Yönetiyor? Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyor.
Reklam
Ülke genelinde istedikleri gibi bilgi toplamak, istedikleri kişilerin faaliyetlerini izleyip öğrenmek gayesinde olanların yapması geren ilk şey Emniyet İstihbarat Dairesini ele geçirmektir. Orada hakim konumda olmaları gerekir. Bunu MİT üzerinde etkinlik kurarak da yapabilirler ama o kurum daha ilerisine müsaade etmez. Eğer sadece bilgi toplamak yerine haklarında bilgi toplandıkları kurum ve kişiler hakkında adli işlemlerde bulunmak da isteniyorsa Emniyet KOM Dairesinde etkin olunması şarttır. Sadece merkezi yapıları değil, operasyonların en çok yönetileceği başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı önemli illerdeki bu dairelerin uzantısı şubelerin de ele geçirilmesi gerekir. Eğer sadece bilgi toplamak ve bunlarla ilgili adli işlem yapmakla da yetinmeyip her memur, asker ve özel kanunlarla korunan kişiler hakkında da işlem yapmak isteniyorsa, o zaman özel yetkili mahkemelerin savcıları ve hakimleri üzerinde de etkin olunması gerekir. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı sahip olduğu geniş teknik imkanları ile herkes hakkında her türlü bilgiyi toplayabilir, kim kimlerle görüşüyor öğrenilebilir, eline telefon alan herkesin irtibatları ve ilişkileri belirlenebilir. Hiç kimse onlardan ilişkisini gizleyemez.
Hak geldi, bâtıl ve şer susturuldu Haliç'e zincirli sular duruldu Onun için genç Fatih'e vuruldu Memnundular başa gelen işlerden
Bu toplumda, birçok kişi diğerlerinin hakkını gasp edebiliyor, onlara keyfi muamele yapabiliyor. Yüksek düzeydeki yöneticiler keyiflerine göre atama yapabiliyor; istediği kişiye istediği görevi ya da ruhsatı verip, devlet imkanlarını istediği şekilde tahsis edebiliyor, iki üç tane odacı, temizlikçi kullanabiliyor. Evde ayrı, işte ayrı hizmetliler, kendilerine tahsis edilmiş makam araçları, lojmanlar… Efendilerimiz kendilerine yakın duranlara nimet dağıtıyor, uzak duran yağcılık yapmayanlara mümkün olanın en azını veriyor veya görevinden uzaklaştırıyor. Herkes bu durumu kanıksamış, kabul etmiş görünüyor. Herkes kendi çıkarım gözetme, fayda sağlama peşinde. Kendisine yapılmadığı müddetçe sistemdeki haksızlık ve hukuksuzluklara ses çıkarmıyor, ama hukuksuzluk kendisine yönelirse o noktada itiraz etmeye başlıyor, zira bu sistemin bizatihi yanlış olduğunu düşünmüyor. Günümüzde sahip oldukları yetkilerle ve keyfi uygulamalarıyla kamu gücünü kullananların modern zamanın efendilerini, onlara tabi olanların ise köleleri temsil ettiğinden hiç şüphe var mı?
toplumsal açıdan çok önemli bir sorun olan terör ve terörle mücadele hiçbir zaman akılcı bir biçimde ele alınmamış ve tüm yönleriyle bilimsel olarak incelenmemiştir. Her soruna, her toplumsal olaya akılcı bir biçimde ve bilimsel yöntemlerle yaklaşılması gerekirken, Türkiye’de, her nedense, ülkenin en önemli sorununa bu şekilde yaklaşılmamaktadır. Üniversiteler ve enstitülerde hemen her konuda araştırmalar yapılırken, bu kurumlarda görevli akademisyenler hemen her konuda raporlar hazırlarken, ülkenin en hayati meselesi üzerine araştırma yapmayı, bu konu üzerinde düşünmeyi gündemlerine dahi almamışlardır. Terör ve terörle mücadele bir sorun olarak görülmemiş veya görmezlikten gelinerek yok sayılmıştır. Sorunun ortaya çıktığı günden itibaren, bu kurumlarda hiçbir bilimsel araştırma yapılmamış, sorun akademik ölçütlerde ele alınıp analizi yapılmamış ve konu hakkında bir fikir üretilmemiştir. Oysaki bize göre, terör ve terörle mücadele sorununda üniversitelerde görevli akademisyenlerin ve araştırmacıların çalışma yapması yeterli olmadığı gibi, sadece bu sorun üzerinde çalışmaların yapıldığı, en üst düzeyde uzmanlaşmanın sağlandığı bilimsel enstitü ve araştırma merkezlerinin kurulması da zorunludur.
Reklam
Devlet kendisini her zaman bilimin, akademisyenlerin üstünde bir güç ve akıl olarak gördü.
Bana göre hudut kapılarımızda rüşvet ve kanunsuzluklar iç içeydi. Bir olayı çözünce arkasından daha büyük bir kanunsuzluk ortaya çıkıyordu. Onu çözünce bu defa ondan daha büyük başka olaylarla karşılaşıyorduk. Bu zincir böyle devam ediyordu.
Çoğunlukla biz, yani çoğu görevli vatan, millet ve halka hizmet duygularını yücelterek görev yaptığımızı düşünürüz. Birçok insan da buna inanır; ama yaşadığımız şeyler göstermektedir ki aslında bizler basit ve küçük hesaplar, şahsi ve grupsal küçük çıkarlarımız uğruna halkı ve görevi çoğu zaman unutuyoruz. Bu eğilim istisna da değil; genel duruşumuz içinde çok önemli bir yer işgal ediyor.
Her zaman halkın parasını kullanıyor, hiç vergi vermiyor, devletin hiçbir yasasına uymuyor, her gün yeni yolsuzlukları rahatlıkla yapıyorlardı. Bu ülkenin kamu görevlileri kamunun soyulmasına mani olamadılar. O günkü rakamla 8,4 katrilyon TL’nin yok edilmesine mani olamadılar. Bugün Uzanlar’dan bunun hesabı kısmen soruldu, ama bu soygunun gerçekleşmesine mani olmayan, görevini yapmayanlara hiçbir şey olmadı; hem kamuda yüksek maaşla görev yaptılar, hem Uzan’ın dostu oldular, hem de devletin üst düzey görevlisi olarak emekli oldular. Ama bizler hem Uzan’ın, hem Uzanlar’dan menfaat elde etmek isteyenlerin, hem de daha sonra kendi yandaşlarının yolsuzluklarına bakmaya kalktığımızda iktidar sahiplerinin hasımlığını kazandık. Pişman mıyız? Asla! Üstelik gurur bile duyuyoruz.
İmar Bankası olayı, hakkında birden fazla kitap yazılacak cinsten; dünyadaki bankacılık suçları ve banka içi boşaltma operasyonlarında literatüre girmiş bir olaydır. Dünya bilimine bilimsel çalışmalarımız ve buluşlarımızla giremedik ama İmar Bankası yolsuzluğu ile bu alanda dünyada hatırı sayılır bir yer edindik.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.