Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla:
"İnsanlık görevi için kalkıyorum" Eğer bunun için doğduysam bunun için dünyaya gönderilirsem neden huysuzlanıyorum?
Özümüzü hızla kaybettiğimiz için insanın, bireyin, milletin, tarihin yahut varlığın özünden bahsederken dilimiz dolanıyor. Kelimelerimizi öz-ensiz ve rastgele seçiyoruz. Sonuç olarak da düşünce kekemeliğinden kurtulamıyoruz. Asıl konuşulması gerekeni konuşmamak için sürekli bir şeyler anlatıyoruz ama neyi ne için anlattığımızı bilmiyoruz. Bize özümüzü hatırlatmaya çalışan iç sesimizi bastırmak için gürültünün sesini biraz daha yükseltiyoruz ve bunu yeni bir teknolojik zafer olarak kutluyoruz.
Ne kadar kaçmaya çalışsak da özümüz peşimizi bırakmıyor. Sabahın ilk ışıklarında, şefkat dolu bir gözyaşında, bir ah çekişte, bir büyük fedakârlıkta ve adanmışlıkta, gecenin sekinetinde, fırtınanın ortasında, kalbimizin titrediği bir anda, dalgaların sesinde, yağmurun ıslattığı toprak kokusunda, aklın akla, kalbin kalbe dokunduğu bir anda bize kendini hatırlatıyor. "Beni hatırla ve kendine yönel. Özünün, öz-lediğin şey olduğunu unutma." diyor ve ekliyor: "Neyi özlüyorsan özün odur."
“Çocuklukta pek safken, babam bugün dahi aklımdan çıkmayan nasihatlerde bulunurdu. "Herhangi birini eleştireceğin zaman dünyadaki bütün insanların, senin sahip olduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hatırla!” demişti bir defasında.”
"Hangi kayadan yontulduğunu, hangi çukurdan çekilip çıkarıldığını hatırla."
Güldü. "Peki ya kanatların?" dedi. "Kürek kemiklerinde hâlâ köklerini taşıyorken onları nasıl unutabilirsin?"
Bir şey demedim. İncil'e göre yalnızca meleklerin kanatları vardır; biz geri kalanlar kurtarılmayı beklemek zorundayız.
Artık ruhumda herhangi bir kötülüğün, herhangi bir iştahın veya rahatsızlığın olmasına izin vermemek benim elimdedir, ancak bunların nasıl bir karaktere sahip olduğunu görerek yerine göre her birini kullanıyorum. Doğanın sana verdiği bu gücü hatırla.
Düşünelim bakalım, diye kendi kendine konuştu Fare. Kaytarmadan düşünelim; yirmi beş yaş... geleceği düşünmek için iyi bir yaş bu. On iki yaşındaki iki gencin toplam yaşı. Senin onlar kadar değerin var mı peki? Yok değil mi? Biri kadar bile değerin yok. Boş turşu kavanozu içine kurulmuş karınca yuvası kadar bile değerin yok... Bırak şimdi, saçma sapan metaforların yetti de arttı bile! Hiçbir işe yaramıyor. Düşün, nerede yanlış yaptın sen? Hatırla!.. Bakalım bulabilecek misin?